Senan
Kazımoğlu
İslam Dünyası’nda yaklaşık bir asırdır akan kan,
dökülen gözyaşı hiç durmadı. Bugün hala dünyada gerçekleşen zulümlerin,
katliamların, soykırımların çoğu İslam coğrafyasında yaşanıyor. Günümüzde
“Allahu Ekber!” diye patlatılan bombalar, kelime-i şehadet getiren Müslümanları
öldürüyor.
Maalesef medya gücünü elinde bulunduran batı, her defasında “İslami Terör” diyerek İslam’ı ve Müslümanları hedef gösteriyor. Ancak biz biliyoruz ki bunların tamamının arkasında batı vardır. Terörün her türlüsüne karşıyız ama kendilerinde bir kişi öldürülünce dünyayı ayağa kaldıranlar, İslam Dünyası’nın farklı bölgelerinde her gün katledilen onlarca, yüzlerce kişiye dönüp bakmazlar bile. Onların “İnsan Hakları!” kendi insanları dışındakilere geçerli değildir.
Maalesef medya gücünü elinde bulunduran batı, her defasında “İslami Terör” diyerek İslam’ı ve Müslümanları hedef gösteriyor. Ancak biz biliyoruz ki bunların tamamının arkasında batı vardır. Terörün her türlüsüne karşıyız ama kendilerinde bir kişi öldürülünce dünyayı ayağa kaldıranlar, İslam Dünyası’nın farklı bölgelerinde her gün katledilen onlarca, yüzlerce kişiye dönüp bakmazlar bile. Onların “İnsan Hakları!” kendi insanları dışındakilere geçerli değildir.
İslam Dünyası’nın son 20 yılına göz attığımız zaman
Balkanlarda, Kafkaslarda, Orta Doğuda, Orta Asyada Müslümanların ne kadar vahim
durumda olduğunu görüyoruz. Çoğuna da batı sözde “İnsan hakları ve Demokrasi!”
getirmek için müdahile etmişti. Ancak böyle giderse değil demokrasi ve insan
hakları o hakları yaşatacak insan kalmayacak. Örnek olarak Afganistan’dan
bahsedebiliriz. Son aylarda haçlıların bölgedeki müttefikliğine soyunan,
Müslüman görünüp Müslüman’ı öldüren terör örgütleri Afganistan’ı her gün kana
buluyor. Afganistan’da neredeyse bomba patlamayan bir gün yok. Sadece geçen
haftadaki patlamada 63 kişi öldü. Ancak bundan birçok insan habersiz kalıyor.
Çünkü medyayı elinde tutanlar bize, bilmemiz gereken haberleri değil kendileri
istedikleri haberleri yansıtıyorlar.
Gelelim yazımızın asıl konusuna. Doğu Türkistan, pek
ismi duyulmasa da dini, dili, etnik kökeni bizden olan Uygur Müslümanların
yaşadığı bölgedir. Türklerin ata yurdu olarak kabul edilen bu topraklarda
yaşayan Müslümanlar, Çin işgalinden sonra baskı, zulüm, asimilasyonun ve
katliamın her türlüsünü yaşadılar. Tarihe “Gulca Katliamı” olarak geçen olay
zulmün ve devlet terörünün doruğa çıktığı olaydır.
5 Şubat 1997 günü, Doğu Türkistan’ın Gulca şehrinde,
Kadir Gecesi için toplanan Uygur kadınların olduğu eve baskın veren Çinli
polisler, ibadet eden kadınları hiçbir gerekçe olmadan tutukladı. Buna direnen
kadınları da gözlerini kırpmadan öldürdüler. Olayı öğrenen kadınların aileleri,
tutukluların derhal serbest bırakılmasını ve suçluların cezalandırılmasını
talep ettiler. Çinli polisler ise bunun yerine demirle dövülerek öldürülen ve
sürüklenen kadınların cesetlerini ailelerinin önüne attı. Artık bu bıçağın
kemiğe direndiği andı. Zulüm karşısında ayağa kalkan halk sadece adalet istiyordu.
Fakat Çin Hükümeti bölgeye acil asker sevk ederek silahsız Uygur Müslümanlarına
karşı tarihte eşi benzeri görülmeyen katliam yaptı. Böylece bu hak arayışı
kanlı bir şekilde bastırıldı.
Bugün Doğu Türkistan Müslümanlarına karşı zulümler
hala artarak devam etmektedir. Binlerce, milyonlarca Uygur Türkünü katleden
Çin, hala yüz binlercesini de hapishanesinde işkence altında tutuyor. Çin
işkencesine dayanamayan birçok Uygur Türkü de hapishanede şehit oluyor.
Bunlardan biride yaklaşık bir hafta önce Çin hapishanesinde vefat eden alim, Muhammed Salih Hacim’dir. Muhammed Salih Hacim,
Kuran-i Kerimi ve Riyazu’s Salihin’i Uygur Türkçesine tercüme eden alim olarak
da bilinirdi.
“Müslüman’ın derdiyle dertlenmeyen,
bizden değildir” diyen Rasullullah’ın (s.a.s) ümmeti olan bizler, Doğu
Türkistan başta olarak İslam coğrafyasında yaşananlardan habersiz ve
kayıtsızsak, Müslümanlığımızı sorgulamamız gerekmektedir. Bize gösterilmek
istenen değil, bizim görmemiz gereken haberleri takip edelim.