7 Şubat 2018 Çarşamba

Stabil Bir Metafor

Füruğ Efrasiyab

Bağırmaya yargılamaya başlamadan önce bir dinleyin” dedi Patience... Uzun zamandır içinde biriktirdiği metaforlar bugün dışarı çıkmak istiyordu. Daha ne kadar dayanabilirdi ki zaten bu tiyatroya…
Oturduğu gıcırdayan sandalyesinden doğruldu. O sandalye bile karşısındaki insanlardan daha fedakârdı. Bu iç hesaplaşmaları ile sesini asla yükseltmeden hatta birazda donuk bir vaziyette başladı söze; “Yapraklarını döken bir ağaç gibi kuruttunuz beni. Sizin susmanız baharı beklemek gibi… Hep konuşursunuz ama karşınızdakine de koca koca duvarlar örer ne söylediğini duymazsınız. Duvarlarınıza çarpıp yere düşen kelimelerimi toplamaktan yoruldum. Şu bozuk düzene o kadar uymuşsunuz ki; kötü nedir deseler parmakla göstereceğim insan o kadar çok ki… Neden sadece duruyorum karşınızda zannediyorsunuz. Neden yarım bırakıyorum cümleleri. Neden neyselere gark oldum. Söyleyecek cümlem mi bitti. Bitmedi elbet! Ama ben bittim. Rengârenk görünüp içinde fırtınalar kopan sahte gülümsemeleriniz; severmişçesine, içtenmişçesine yaklaşıp arkamdan mezarlar kazmanız; en önde giden benim, hayatın bütün şifrelerini ilk ben çözdüm der gibi bakan boyalı suratlarınız; kibri karlı dağları aşacak kadar büyük kapkara kalbiniz beni bitirdi.” Patience elleri titreyerek bir bardak su içti. Bir an bardağı duvara fırlattığını, etrafında ne kadar eşya varsa altüst ettiğini hayal etti. Ama şartların el vermediği bu hayallere bir son verip konuşmasına devam etti. En trajikomik olan da ne biliyor musunuz hepiniz şu benim saydıklarımdan şikâyetçisiniz. Hiçbiriniz zatıâlinin yaptığının farkında değil gibi... Hatta o kadar ki ben kendimi sorguladım sayenizde. Yoksa! dedim bende tüm bu kötülüklerden şikayet edip aynı şeyleri yapıyor muyum? Kendime faraza sorduğum bu sorulara da sizden yediğim kazıklar açıklayıcı cevaplar oldu. Sağ olun elbirliği ile öldürüp sonra cenazeme iştirak ettiniz.” Gözleri doldu ama ağlamaması cümlelerini bitirmesi gerekiyordu. Yutkundu bu sefer söylemek istediklerini yutmadığı için kendini biraz mutlu bile hissetti. Evinin cümle kapısını aralayıp çıkın der gibi bir işaret yaptı ve sözlerini tamamladı;  “Yanlış yüzyılın insanıyım biliyorum. Bu kadar kararmadan gelmek lazımmış bu âleme. Barışın bilinmezliğe gömüldüğü herkesin kavganın ekmeğini yediği bu yüzyılda yok olmak üzereyim. Şimdi çıkın gidin hayatımdan.” O kadar huzurluydu ki artık düğümlerini çözmüş, her ne kadar karşısındakiler anlamasa, alınmasa da Patience ferahlamıştı. Sonra birden elinde devasa bir papatya belirdi. Bu duruma şaşırmamıştı. Kapıyı araladı gökyüzü pembeydi. “Kar mı yağacak?” dedi. İçeriye kar kütlesi doluverdi. Birden irkildi. “Hayır” dedi. “Hayır, yoksa rüyada mıydım? Tüm bunlar rüya mıydı lütfen! lütfen! öyle olmasın!! Herkese haddini bildirmiş olmak istiyorum. Tanrım gözümü açmak istemiyorum.”