26 Mayıs 2018 Cumartesi

Çin Hapishanelerinde Katledilen Uygur Alim Muhammed Salih Hacim

Dilek Yılmaz

Günümüzde birçok ülke kendi içinde dili, dini, ırkı, kültürü farklı azınlık gruplar barındırmaktadır. Bu durum 20. yüzyılda ulus devletlerinin meydana gelmesi sürecinin doğal bir sonucudur. Bazı ülkeler içerisindeki azınlıkların haklarını teminat altına alırken Çin gibi bazı ülkeler azınlıkları tanımamakta ve haklarını ihlal etmektedir.
BM azınlıklarla ilgili birtakım çalışmalar yapmıştır. Bu çalışmalar sonucu ortaya koyduğu sözleşmelerin bir kısmına Çin de imza atmış olmasına rağmen Uygur Türkleri’ne yönelik ayrımcılık politikasını devam ettirmektedir. Diğer bazı etnik azınlıkların yaşadığı bölgelere özerklik vermesine rağmen Doğu Türkistan’a karşı farklı tavır takınmaktadır.

Doğu Türkistan Türklerin en eski yerleşim alanlarından biridir. Tarih boyunca Rusya-Çin kıskacında sıkışıp bağımsızlık mücadelesi vermiş, insan haklarına sığmayan zulümler görmüştür. Doğu Türkistan haritasına baktığımızda Çin’in tüm topraklarının beşte biri büyüklüktedir. Tarihte bu coğrafyaya İskitler, Hunlar, Tabgaçlar ve Göktürklerden sonra Uygurlar yerleşmişlerdir. Doğu Türkistan Şehname’ye göre milattan önceki dönemlerde Türklerin yaşadıkları toprak anlamına gelen Turan olarak adlandırılmış, milattan sonra 7. yüzyıldan sonraları bu ad Arap ve Fars kaynaklarında Türkistan olarak geçmeye başlamıştır. Marco Polo’nun seyahatnamesinde Doğu Türkistan bölgesine ‘‘Büyük Türkiye’’ denmiştir.[1] Türkistan’ın batı kısmının 19. yüzyılda Ruslar tarafından işgaliyle buraya Batı Türkistan, doğuda kalan kısmına Doğu Türkistan, bugünkü Afganistan’ın kuzeyinde kalan kısmına ise Güney Türkistan denmiştir. Birleştiğinde büyüyen ve güçlenen bir birleşik Türkistan meydana gelebileceğinden korkan Rusya ve Çin işbirliği yaparak bölgeyi böl, parçala, yönet taktiği ile zaptetmişlerdir.
İslamiyet’in 11-12. yüzyıllarda Doğu Türkistan’da yayılmasından sonra bölge Moğol, 14. yüzyıl sonunda ise Timur akınlarına uğramıştır. 1750 yılında başlayan Çin istilası 1862 yılına dek sürmüştür. Bu tarihler arasında 42 isyan hareketi olmuş, bu isyanlar sonucu 1863 yılında Mehmet Yakup Bey devlet kurmayı başarmıştır. Bu süreçte Yakup Bey Abdülaziz ve II. Abdülhamid’den yardım istemiş ve destek görmüştür. Yakup Bey’in 1877’de vefat etmesi ile Çin tekrar Doğu Türkistan’a saldırmıştır.
1933 yılında ayaklanmalar sonucu Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti, 1944 yılında ise Şarki Türkistan Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu iki devletin kurulma aşamasında Rusya Uygurları desteklemiş ancak bir süre sonra kendi hakimiyeti altındaki Türk boylarının bu bağımsızlık hareketinden etkileneceği korkusuyla Uygurlardan desteğini çekip Çin’in yanında olmuş ve bu iki devlet de kısa sürede yıkılmıştır. 1949 yılına gelindiğinde kızıl komünist Mao Çin’e hakim olmuştur. Doğu Türkistan’daki Çin birlikleri Mao’ya bağlılıklarını bildirmiş ve oldu bittiye getirilerek Doğu Türkistan tekrar Çin hakimiyetine girmiştir.
Bugün Çin, işgal ettiği Doğu Türkistan topraklarında insan haklarını ihlal ederek, dünyanın gözü önünde Uygur Türkleri’ne zulmetmektedir. Dil, din, eğitim, kültür ekonomi ve sosyal hayat alanlarında sürekli bir politik asimilasyon gerçekleştirmektedir.
Çin, otuz yılda dört kez Uygurların alfabesini değiştirmiştir. Önce Çin alfabesini zorunlu kılmıştır. Sonra Uygur-Arap alfabesini Kiril alfabesine çevirmiştir. Kiril alfabesini kullanan Batı Türkistan Türkleri ile Uygurlar arasında iletişim kurulmasını istemediğinden bir süre sonra Latin alfabesi zorunluluğu getirmiştir. Bu kez de Türkiye Türkleri ile kültür köprüsü kurulmasından korkan Çin, tekrar Uygur-Arap alfabesini kabul etmiştir.
Yine Çinlilerin hazımsızlık yaşadığı bir diğer önemli konu da İslamiyet’tir. Müslüman Uygur Türkleri bilinçli bir devlet politikasıyla ateist bir toplum haline getirilmeye çalışılmaktadır. İslamiyet ile ilgili hiçbir eyleme tahammül edemeyen kızıl Çin, İslamiyet’i öğrenen, öğreten, namaz kılan, kuran okuyan, oruç tutan herkesi cezalandırmaktadır. Binlerce Uygur Türk’ü toplama kamplarında ağır şartlarda çalıştırılmaktadır. Tüm bu yıldırma politikalarına karşı çıkan hocalar, alimler, yazarlar, sanatçılar tutuklanmakta, acımasız işkencelere maruz kalmaktadır.



Geçtiğimiz günlerde Çin hapishanesinde şehit edilen Uygur Alim Muhammed Salih de onlardan yalnızca biridir. Muhammed Salih 1936’da Doğu Türkistan’ın Artuş şehrinde doğmuştur. Ömrünü ilim öğrenerek geçiren Muhammed Salih Doğu Türkistan’ın önde gelen ilahiyatçı ve tefsircilerindendi. Kendisi Çin’in izni ile Kur’an-ı Kerim ve hadis kitabı olan Riyazüs Salihin’i ilk kez Uygur Türkçesi’ne çevirmiştir. Salih’in tefsir ettiği Uygur Türkçesi’ndeki Kur’an 1986’da basılmıştır.
Çin’de 2016 yılında Doğu Türkistan’a atanan Chen Quanguo, göreve geldiği günden beri Uygurlar arasında tanınan akademisyen, sanatkar ve yazarlara tutuklama kampanyası başlatmıştır. Türkiye’de de ünlü olan Abdürehim Heyit de bu politika sonucu tutuklanmıştır.[2]
82 yaşındaki alim kızı araştırmacı yazar Nezire Muhammed Salih ile birlikte tutuklanmıştır. 45 gün sonra 24 Ocak 2018 günü ise katil Çin tarafından öldürülmüştür. Öldürülme nedeni elbette ki Uygurlara ve İslam’a hizmet etmesidir.




Yaşanan bu son acı olayın ardından, 9 Şubat Cuma günü Japonya’da, Dünya Uygur Kongresi Genel Başkanı Rabiya Kadir önderliğinde, Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Seyit Tümtürk ve dava arkadaşlarının katılımıyla Japon Parlamenterlerle 2 saatlik toplantı gerçekleştirilmiştir. Japonya Özgür Demokrasi Partisi Meclis İdare Amiri Furuya Keici, Başbakan baş danışmanı Eto Seyici ve 12 milletvekilinin katıldığı bir toplantı gerçekleştirilmiştir. Uygur Heyeti’nin teklifi üzerine, başbakan Şinzo Abe’nin baş danışmanı Eto Seyici ve milletvekilleri şu kararları almışlardır:
1.      Japonya Parlamentosu Uygur Dostluk Grubu’na üye 30 milletvekili ile birlikte Çin’in Doğu Türkistan’daki toplama kamplarını kapatması için beyanat ilan edilmesi
2.      Çin’in Doğu Türkistan’daki uluslararası hukuk ihlalleri ve işkence katliamlarının araştırılması için bağımsız gözlemci heyeti gönderilmesi
3.      Dostluk Grubu’na üye sayısının artırılması
Daha sonra Japonya Uygur Birliği Teşkilatı’nın düzenlediği organizasyonla Tokyo’da 300 kişinin katılımıyla Çin İşgalindeki Doğu Türkistan konulu konferans düzenlenmiştir. Toplantıda; Uygur milli hareketinin lideri Rabiya Kadir katılımcılara, Çin’in yayılmacı politikalarının Uygurlar üzerindeki etkisinden, toplama kampları ve hapishanelerde bir milyondan fazla Uygur Türk’ünün işkence gördüğünden, kardeş aile projesi ile her Uygur’un evine bir Çinli erkek yerleştirildiğinden, Türkistan’a olan Çinli göçlerinden söz etmiştir. Cezaevlerinde katledilen Uygurların cenazelerinin ailelerine verilmeyip organ mafyalarınca ticaretinin yapılmasından ve buna benzer pek çok insan hakları ihlali yapılmasından bahsetmiştir. [3]

Hapishanelerdeki Uygur soydaşlarımızın hayatından endişe ediyor, bir an önce özgürlüklerine kavuşmaları için dua ediyoruz. Eğer bir gün bizi kurtarıcı olarak görüp dört gözle bekleyen Uygur Türk’üne yardıma gidebilirsek bize diyeceği şu olacaktır: ‘‘Geleceğini biliyordum.’’




[1] Alimcan İnayet, ‘‘Bir Medeniyet Havzası Olarak Doğu Türkistan’’, Hür Doğu Türkistan Sempozyumu, 2010.
[2] Muslim Port
[3] Dünya Uygur Kongresi Genel Başkan Yardımcısı ve Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Seyit TÜMTÜRK