Urartu Krallığı, Orta Demir Çağ’ında
Önasya’da var olan güçlü devletler arasında yer almaktadır. Urartu
Krallığı, kurulduğu andan itibaren Doğu Anadolu’da ekonomi, siyasî, dini, askerî
ve kültürel alanda etkisini göstermiştir. Doğu Anadolu’nun yerleşim dokusunu ve
ekonomik geçim şablonunda önemli değişimlere neden olmuşlardır.[1]Çağdaşlarından güneyde Asur
İmparatorluğu, batıda Melitia (Melid, Melitealhe, Malatya), Tablani (Tabal/Kayseri
ve çevresi) ve Kumaha (Kummuh, Adıyaman) başta olmak üzere Geç Hitit
devletleri, Orta Anadolu’da Frigler, Kuzeybatı İran’da Mana ve Medler ile
siyasal ve ticari anlamda ilişkiler kurmuştur.[2] Doğu Anadolu, Transkafkasya ve
Kuzeybatı İran dahil olmak Üzere geniş bir alana yayılmış olan Urartu
kalıntıları, bazı coğrafi birimlerde daha yoğun olarak karşımıza çıkmakta, bazı
bölgelerde ise daha az çağdaş malzeme ile temsil edilmektedir.[3]
Yukarıda belirdiğimiz ilişkiler
sonucunda Urartuların kültür sahasındaki etkinlikleri daha
geniş ve daha derin olmuştur. Bir taraftan Hazar Denizi’ne kadar yayılarak daha
sonraki İran kültürünü etkilediği gibi, batıda ele geçen eserlerden
anlaşılacağı üzere, Orta Anadolu’da Friglere, Girit’e, Yunanistan’a ve İtalya’ya
yayılıp eski Yunan ve Etrüsk kültürünü de etkilemiştir.[4]
Urartu
Devleti’nin planlı uygulamaları, Doğu Anadolu’daki yerel kültürleri değişime
zorlamıştır. Urartu Devleti’ni mimarlık, madencilik, sanat, çanak çömlek, din
gibi alanlarda tanımlayan kriterlerin birçoğu, ülkenin merkezinden ve büyük
kentlerden uzaklaştıkça silikleşir. Çivi yazısı başta olmak üzere çoğu
sitadellerle ilişkili olarak tasarlanan kule tipi tapınaklar, saraylar,
pithoslu depolar, çok düzgün kesilmiş bazalt veya kalker bloklardan inşa
edilmiş yapılar, surlar ile büyük sarnıçlar, kanalizasyon sistemi, sitadelleri
sınırlayan hendekler bu kriterlerin belirgin olanları arasında sayılabilir.
Ayrıca çok odalı anıtsal kaya mezarları, krallar ve yerel yönetici sınıfın
gömülmesi için tasarlanan önemli yapılardır. Kapı biçiminde yazıtlı kaya
anıtları ve uzun sulama kanalları gibi devletin varlığına işaret eden kriterler
de bunlar arasında sayılmalıdır. Günlük yaşama ilişkin olarak parlak kırmızı
astarlı çanak çömlek Urartu’nun damgası niteliğini taşır. Çoğu demir, bronz
silahlar ve takılar dönemin özelliklerini taşır. Mühür, fibula, iğne ve kemer
gibi özel eşyaların Urartu’ya özgü yanları, bezeme ve teknikler ile ayırt
edilmektedir.[5]
Urartu
yerleşim merkezlerinde yapılan kazılar sonucunda çıkan arkeolojik kalıntılar,
üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda bu sanatın kendine has özellikler ve
genel karakteri saptanmıştır. Urartu Sanatı; Saray sanatı, Kent sanatı ve Halk
sanatı olmak üzere üçe ayırmaktadır.
Urartu
saray sanatı örnekleri, özellikle krallığın ilk dönemlerinde Asur sanatıyla
büyük benzerlik göstermektedir. Uzun yıllar Asur eyalet sanatı olarak
tanımlanmış ve Asur eyaletlerinin bir parçası olarak düşünülmüştür. Çünkü
Urartular bu dönemden, güçlü sosyo-ekonomik devlet yapısına sahip olan komşularını
egemenliği altına alan Asur Devleti’nin etkisindedir. Urartular, Asur Devleti
gibi Doğu’da tamamen üstün bir güç olmak için onları kendilerine erek
edinmiştir.
Urartu
sanatının ilk yıllarında Asur ve Yeni Babil’in sanatından etkilenmiştir. Asur
Devleti gibi çivi yazısı ile birlikte Akkadça’yı da kil tabletlerinde
kullanmışlardır. Urartular, birçok tanrı adını da Asur ideogramından
(tanrıların adlarının gösterildiği şema) almışlardır. Önceleri Asur kral
unvanlar, daha sonra da kültürel öğelerle birlikte askeri donatımlarını da
benimsemişlerdir. Urartu sanatının erken dönemleri, Asur sanatına özgü olan
bitki, hayvan motifleri ve hayvan ayrıntılarını gösterme yöntemi göz önüne
alınarak yapılmıştır. Bu eserler üslûp, biçim ve gelenek olarak önceleri Yeni
Asur ve Yeni Babil sanatına benzer. Urartu Krallığı’nın ilk yıllarında sanat
eserlerinin üzerinde Mısır ve Mezopotamya kültürlerinden esinlenen Asur
sanatına ait aslan, boğa, hayat ağacı ve kanatlı güneş motifleri
kullanılmıştır. Yapılış bakımından eşyaların büyük bir çoğunluğu Asur’a benzese
de içerik ve biçim olarak Urartu sanatının özelliğini taşır.[6]
Yapılan uzun çalışmalar sonucunda
Urartu saray sanatının oluşmasında rol almış etmenlerin yanı sıra, Urartu
sanatının kendine özgü özellikleri de açık olarak göze çarpmaktadır. Urartu
sanatında görülen tekdüzeliğe karşın,
değişik üslûp çalışmaları saptandığı gibi, Hurri, Geç Hitit, Arami,
Kuzey Suriye, Yeni Babil, Kimmer ve Kuzeybatı İran sanatının etkileri de ortaya
çıkmıştır.
Urartu
sanatı genellikle süsleyicidir. Bezememelerin büyük bir çoğunluğu bitkilerden
alınmıştır. Bitkiler içinde ana motifi Hayat ağacı oluşturur. Bezeme amacıyla
yapılan bazı insan ve hayvan motifleri genelde ikinci plandadır. Urartu
sanatçıları simetriye özel bir önem vermişlerdir. Sıralar halinde betimlenen
figür ve motifler ya tek ya da birbiri ardına aynen tekrarlanmıştır. Av ve
savaş sahnelerinde, insan ve hayvan figürlerinin art arda büyük bir uyum içinde
betimlenmesinin yanı sıra. Süsleme yöntemi de en az ana motif kadar ilgi
çekmektedir. Stil ve simgeciliği ön
planda tutan Urartu sanatçıları, sürekli aynı model ve bezemeleri
kullanmışlarıdır. Orantı kullarını göz önüne almamışlardır. Tek bir hayvan
motifinin sürekli kopya edilmesi ile stilize edilen hayvan motiflerinin
gövdeleri, güzel ve gelişken geometrik motiflerle bezenmiştir. Günlük yaşamla
ilgili konularının çok az kullanılmış, yuvarlak plastik taş yontuculuğu yok
denecek kadar az yapmıştır. Tüm eski Doğu sanatında olduğu gibi Urartu
sanatında da insan figürlerinin göğüs ve omuzları karşıdan, baş, kol, gövde ve
ayaklar yandan gösterilmiştir. Tanrı, tanrıça, cin, kral ve insan figürleri
yandan gösterilirken genellikle sağ kol – bazen sol kol, bazen de her iki kol
“V” biçiminde bir kıvrımla ileriye uzatılarak ya geleneksel selamlama durumunda
ya da sembol veya herhangi bir şey tutarken betimlenmiştir. Urartu sanat eserlerinin biçimleri ile
üzerindeki figür ve bezemeler, tek bir yasa buyruğunca belirli atölyelerde
üretilmiştir. Urartu sanatının yöneten kurallar, her esere ağırbaşlı bir uyum,
sade ve samimi bir denge etkisi katmıştır. Bunlardan çıkarttığımız şudur ki
Urartu sanatı aslında yerleşimlerine göre şekillenmiştir. Dağlık ve karasal bir
iklime sahip olan Doğu Anadolu’nun zor şartlarına rağmen kendilerine uygun sanat
ve kültürel anlayışı ortaya koya bilmişlerdir.[7]
Urartu Krallığı, merkezileşmiş siyasi otoritesi,
sağlamış olduğu kültürel birliği ve maddi kültür zenginlikleri ile Anadolu
uygarlıkları içerisinde yerini almıştır. 300 yıllık tarihi sürecinde çok sayıda
yeniliğe imzasını atmış.[8]
Bu eşsiz sanat ürünleri arasında
bugün başta Rusya, İngiltere, Almanya, Fransa, ABD,
Japonya ve İsrail’deki müze ve koleksiyonlarda bulunmaktadır. Ancak ne yazık
ki, tüm bu ülke müzelerinin yer verdiği bu eserleri yaratmış uygarlığın
başkenti Van’da, bugün Urartu uygarlığının görkemini yansıtacak anlayışta ve
zenginlikte bir müze bulunmamaktadır.
Öte yandan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun sorunlarını akıllıca çözmek
istiyorsak, Urartu Dönemi’ni her yönüyle çok iyi irdelememiz gerekmektedir.
Bayındırlık alanında, bölge coğrafyasını tarihte en iyi değerlendiren ulus
oldukları, bıraktıkları eserlerden anlaşılmaktadır. Bu eserlerin yapımındaki
irade ve düşünce değerlerini daha iyi çözümleyebilirsek, Urartuların Batı’daki
uygarlıklardan çok önce, pek çok sıradışı başarıyı gerçekleştirdiğini
görebiliriz. Bu açıdan Doğu Anadolu’daki Urartu mirasını özenle ve dikkatle
korumalıyız.
[1] A. Ümit Erdem, “ Ayanis Verileri
Işığında Urartu’da Tahıl Depolama”, Arkeoloji
Dergisi, Sayı: XVI, İzmir 2011, s. 83.
[2] Pınar Pınarcık, “ Urartu
Krallığı’nın Tarihi Coğrafyası Hakkında Yeni Öneriler”, Tarih
İncelemeleri Dergisi, c. XXVII, Sayı:2, İzmir 2012, s. 460.
[3] Kemalettin Köroğlu, “Urartu
Krallığı’nın Kuzey Yayılımı ve Qulha Ülkesinin Tarihi Coğrafyası”, Belleten, c. LXIV, Sayı: 241, Ankara
2000, s. 717.
[4] Ekrem Akurgal, “Urartu
Medeniyeti”, Anadolu Araştırmaları, IV, Ankara 1959, s. 67 - 75.
[5] Kemalettin Köroğlu, “Urartu:
Krallık ve Aşiretler”, Urartu Doğu’da
Değişim, (Ed. Kemalletin Köroğlu- Erkan Konyar), İstanbul 2011, s. 24.
[6]
Oktay Belli, “Urartu
Sanatının Sosyo-Ekonmik Açıdan Eleştirisi Üzerine Bir Deneme”, Anadolu
Araştırmaları, Sayı: 6, İstanbul 1978 (1979), s. 56-57.
[8] Hatice Ergürer, “Urartu Kemerleri Üzerindeki İnsan Tasvirleri”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 14, Erzurum 2010, s. 1.