19 Ocak 2016 Salı

“EBCED HESABI” VE “EBCED YÜZÜK” ÜZERİNE BİR MÜTALAA…


Azad DADAYEV

      “Ebced” ve “Ebced Hesabı” hakkında girizgâh mahiyetinde bilgi verecek olursak Ebced; Arap alfabesinde ki harflerin yan yana getirilerek alfabenin kolayca ezberlenebilmesi için elde edilen
anlamsız kelimenin ilkidir. Diğerlerini ise şunlardır: “HEVVEZ,” “HUTTİ,” “KELEMEN,” “SA’FES,” “KARAŞET,” “SEHAZ,” “DAZAĞ.” Aynı zamanda Ebced; alfabe manasına kullanılmış ve henüz alfabeyi öğrenme durumunda olan çocuk için “TIFL-I EBCED HAN” denmiştir. Ve yine Ebcedle ilgili Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisinin “EBCED” maddesinde şu bilgiler yer almaktadır: “Ebced, Arap alfabesinin ilk tertibi ve harflerinin taşıdığı sayı değerlerine dayanan hesap sistemidir.”
Ebced hesabına ise; kısaca Arap harflerinin rakamsal değeridir diyebiliriz. Yani Arapça alfabedeki her harfe rakamsal bir karşılık vererek, kelime ya da cümleler vasıtasıyla, çeşitli amaçlar için elde edilen sayısal değerdir. “Ebced Hesabı”nın nerelerde kullanıldığının bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:
-  TARİH DÜŞME’DE: Ebced hesabının en fazla kullanıldığı yerlerden birisi hiç şüphesiz “TARİH DÜŞÜRME” sanatıdır. Bunun için o olayın tarihini verecek ustaca bir kelime veya mısra söylenir ki, hesaplandığında o olayın tarihi ortaya çıkmaktadır. Bu sanat, divan edebiyatı boyunca kullanılmış ve bütün “kültür varlıklarımızın kitabeleri”nde yer almıştır. Örnek verecek olursak, bir rivayete göre; Mevlana Celaleddin-i Rumi’ye yaşını sormuşlar, Mevlana: “-Hudâ’dan bir küçüğüm, varın siz hesaplayıp bulun!” diye cevap vermiş. Ebced hesabına göre “Huda” 605 eder. Bu rivayete göre Mevlana hicri 604 yılında doğmuş oluyor. Ve yine İstanbul’un fethi için “Beldetün Tayyibetün” terkibi meşhurdur ki; bu terkip de Ebcede göre İstanbul’un fethedildiği yıl olan hicri 857’ye tekabül etmektedir. 
-  İSİM SEMBOLÜ OLARAK: İki veya daha fazla kelimenin sayı değerlerinin aynı olmasından hareketle birini söylemekle diğeri kastedilmiştir. Buna en başlıca örnek, Hz. Peygamber’in “Muhammed” isminin ebced hesabıyla verilmesidir. MESELÂ: “MUHAMMED” kelimesi 92’ye eşdeğerdir, aynı zamanda “AMAN”, ve “MEVLEVΔ kelimeleri de 92’ye tekabül ettiğinden bu kavramlar arasında bir alaka kurulmuştur. Nitekim aşağıda ki şiirlerde de ifade edildiği gibi:
“Doksan iki dedim ismin belki hûy u hây olur,
Korkarım ki keşfedince halk içinde şây olur…” (Âşık Ömer)
Âşık Ömer’de 92 rakamıyla işaret edilen “Muhammed” ismi Yaman Dede’nin meşhur beytinde daha şâirâne bir ifadeyle ele alınmıştır:
“Amân lafzı senin ism-i şerîfinle müsâvîdir,
Onunçün âşıkın zikri (âh-ı) amândır yâ Resûlallâh!..” (Yaman Dede)
Aynı zamanda bu konuda İLİM, AMEL, SA’Y kelimelerinin sayı değeri 140’dır. Hem sayı değeri itibariyle hem de anlamca aralarında bir irtibat vardır. Ve yine DİVANE,” “GÖNÜL,”HİLÂL,” “LÂLE” ve ALLAH” lafzı da sayı değeri bakımından 66’ya tekabül etmektedir.
Şunu da ifade edelim ki Osmanlı mimarisinde kapı üzerindeki “İKİ VAV” olmasının hikmeti de buna dayanmaktadır. Nitekim Vav’ın Ebced değeri 6’dır, dolayısıyla iki vav’da 66’ya tekabül eder ki bu da Allah Lafzı”nın Ebced değeridir. Ayrıca Türkçemizde bir deyim olan “İŞİ 66’YA BAĞLAMAK” da bu sebeple “meseleyi Allah’a havale etmek” şeklinde izah edilmiştir…
-  ÇOCUĞA İSİM VERİLİRKEN: Doğum tarihinin bir kelime ile belirlenmesidir. Yani hangi isimler çocuğun doğduğu seneyi Ebced hesabıyla verirse, o isimlerden birinin yeni doğan çocuğa verilmesidir. Örnek verecek olursak: meşhur istiklal şairimiz Mehmet Âkif ERSOY hicri 1290 (miladi 1873) yılında doğmuş ve bu usulle babası tarafından ismi Ragıyf olarak konulmuştur. Daha sonra ise bu alışılmadık kelime Âkif şeklini almıştır…

- VE EBCED YÜZÜKLERİ’NDE: Ve son olarak Ebced kullanımını, dokuz haneli (hücreli) bir şekil halinde bazı yüzükler üzerinde de görmemiz mümkündür. Hanelere belirli rakamlar yazılmış, bu rakam yazılan satırlar ister dikey, ister yatay, isterse de çapraza doğru hesap edilsin toplamı on beş etmektedir. Halk arasında ne mânâ ifade ettiği pek bilinmemekle
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki ebced hesabı; dinî, edebî, tasavvufî ve halk kültürümüzde gayet zengin bir “tasavvur” ve “tahayyül” konusu olmuş ve özellikle de divan şiirlerinde sık-sık karşımıza çıkmaktadır…birlikte, İmam Gazali “el-Münkız Min’ed-Dalâl” isimli eserinde bu gibi şeyleri tenkit etmekle birlikte, konuyla ilgili şöyle bilgiye yer vermektedir: “…doğurmakta güçlük çeken bir kadının kolay doğurması için yukarıdaki şekil, su değmemiş iki bez parçasının üzerine çizilir. Kadın gözleriyle ona baktığında derhal çocuk harekete geçer ve çıkar.” Devamında ise İmam Gazali doğa bilimcilerini tenkit ederek şöyle der: “Doğa bilimcileri bunun mümkün olacağını kabul etmiş ve “Acâibü’l-Havâs” türündeki kitaplarında belirtmişlerdir.” Şunu da belirtelim ki, Muharrem Merçanlıgil “Ebced Hesabı” isimli eserinde Gazali’nin bu tutumunu yanlış anlamış olacak ki şu ifadelere yer vermektedir: “Gazali bu kareyi güç sorunların çözümlenmesinde güvenilir, fakat açıklanması kabil olmayan bir yardımcı olarak göstermektedir.” Oysaki yukarda da ifade ettiğimiz gibi Gazali böyle bir şeyi “şaşırtıcı özellikler” olarak ifade ediyor ve bu gibi şeylere inananları kesin bir şekilde tenkit ediyor.