23 Nisan 2020 Perşembe

Yüreğim Askerde

Sitare Vüsal

Akşamüstü… Havalar açılmaya başladı, yazgirdi girecek, hüzün bulutlarının gitmesini bekliyor. Yine yerimi almışım, cam kenarındayım. Yuvamı, bahçemi seyre dalmışım. Yeni yeni gelen misafir kuşların kanat çırpışı, bizim güvercinlerin buruk sevinçleri, kimsesiz bahçem gözümden kaçmıyor.. Cam kenarındaki koltuk artık dert ortağım oldu. Aradabir kafamı sola çevirip pusette uykunun kollarında sallanan bulbul seslime bakıyorum; Bilalime.. 
Çakırımdan sonraki küçük adamıma. Beni yalnızlık denen o girdapta tekbaşıma koymayan küçücük Bilalime. Askerdeki yüreğimden  open Bilalime.. Otuz üçüncü günüm, evimin duvarları gittikçe daha da kimsesiz kokuyor. Yürek eksik, adam eksik, huzur eksik. Birtek Bilalimin girdiği ortamlar az da olsa huzur kokuyor o kadar.
Elime almışım yine kaderimi; kalemimi. Defterim ve kalemim askerdeki yüreğime yazar oldu bu aralar. Kalemim ondan başkasını duymaz oldu, defterimse körkesildi, tıpkı benim onsuz nefesim kesildiği gibi. Her gittiğimde avuçladığım toprak onun benim için aldığı kavonozda saklı. Kalbimi saklar gibi koruyorum onu. Bazenen bitkin, sönük olduğum zamanlar açıyorum kavonozu. Burnumu sökercesine içimeçekiyorum toprağın yüreğimdeki kokusunu. Bazen o toprak umut kokuyor, bazen huzur, bazen yalnızlık.
Bu günlerde hiç kimse yalnız koymuyor beni. Yalnız değilim, ama kimse de sen değil, kalbim.
Akşam olduğunda ev bana kalıyor. Seviyorum akşam yalnızlığını. Oğlumla birlikte sabaha onsuz açtığımız gözlerimiz acıyor olabilir , ama biz ana oğul bu duyguyu bile seviyoruz işte. Her akşam onu özleyerek sabahlamak kolonya gibi bir şey. Bazen geceleri kötü rüyalar görüyorum. Onunlayken görmediğim kadar kabuslarla uyanıyorum kimsesiz gecelere. Uyku tutmuyor sonra. Koşuyorum, koşuyorum Kuranıma. Sarılıyorum, Bilalime sarıldığım gibi.
Umudum her daim yalnızca Rabbime. Ondan geldim, ona gideceğim. Huzursuz eden Oysa, huzuru verende o. Ne umutlarla döşedeğim yuvamda artıkhuzurun kırıntısı bile yokken, Rabbimin emirlerinde huzur bulur oldum. Hep kıldığım namaz kimsesizken, acıyorken şu askerdeki kalbim daha da tatlı gelmeye başladı. Belki de hep kıldığım namazın artık kurtarıcım olduğunu anladığımdandır. O gittiğinden beri yüzüm gerçekten gülmez oldu. Birtek Bilali yatağımda Kuranla oyalanırken bulunca hissediyorum tebessüm sıcaklığını. Gözlerimi böyle bir manzaraya açarken hemen hemen her günAllaha şükür etmemin ne kadar önemli olduğunu anlıyorum. Küçücük çocuk askerdeki yüreğimi yumşaltıyor, birde üstüne ‘Hadi anne, hadi şükür namazına kalk! diyor gibi. Önce üç aylık cennet bülbülüme bakıyorum, şaşırıyorum. Üç aylık çocuk namazdan niyazdan haberdar gibi hissettirince fal taşı gibi açılıyor hep yalnızlığa, özleme kapanan gözlerim. Ama sonra onu duyduğum o ilk günler aklıma geliyor. Biz ki küçük adamımın haberini cennetteyken almıştık. Rabbimin huzurlu evinde huzur bulmuşken, birde mutluluk kazanmıştık. Biz ki Peygamberimizin sünnetini yerine getirirken birde Umreye gitmiş, üstüne Rabbin hediyesini almıştık. Bahşetmişti onu bize Yaratan. Anne baba duygusunu huzurun içinde vermişti Rabbim. Bilal küçücük bedeniyle bizim için dünyaları da gezsek, bulamayacağımız bir mutluluktu ve o mutluluk şu an yanı başımdaydı. Bilal ilk Umredeyken, Rabbimizin evindeyken düşmüştü aklıma. Bir annenin ‘Bilal!’ diye seslenişiyle göz pınarlarım dolmuş yüreğimdeki o hayal dışarıya akmıştı. Orada, sessizce yalvarmıştım Rabbime; bana bülbül sesli bir Bilal versin diye.
Huzurun kollarındayken sonradan gelen huzur daha tatlı oluyormuş meğer. ‘ Mutluluktan uçuyorum. ‘ tabirine birde ‘ Huzurluyken huzura boğulmak’ eklenmeliydi. Huzura boğulmak, hayatı boyunca hissetmediğin o huzuru en güzel yerde bulmak, içine girip çıkamamak ve ya çıkmak istememek. Cennete düşmeden kırıntılarını görmek. Rabbim işte böyle adaletli derken hissettiklerim buydu.  Anlatmak isteyipte kelimeler bulamadığım o his buydu. Bilal bize Rabbin evinden gelen bir hediyeydi. Bunları düşündükçe tüm o şaşırmalarım bir balon gibi uzay boşluğuna uçuyordu. Anne olunca şaşırmalarım gidiveriyordu yukarılara. Bilal içimde öyle büyüktü ki benim tüm olmazlarımı yok etmişti. Anneydim ben ve onun sayesinde insanlardan farklı bir ün kazanmış, bütün müslümanların uğruna yanıp tutuştukları o cennet ayağımın altına serilmişti. Anneydim ben; bir ağırlık gelmişti, ama deliliyim, hırçınlığım, gelgitlerim, çocukluğum, gençliğim, sevdam çıkmamıştı canımdan.
Askerdeki yüreğime son satırları yazarken hafif kımıldanmıştı yavrum. Elşen gittikten sonra evde yalnız olduğumdan her tıkırtıyı hisseder olmuştum, hele de bu Bilalse.
Mektubu kapadım ona vermenin heyecanıyla titreyen, onun sevdasına batmış parmaklarımla. Çevirdim arkasını yine aynı kelimeleri mırıldandı kalbim elimde aynı satırları yazarken; “ Kime? Askerdeki yüreğime. Kimden? Çakırın Yıldızı. “
Son olarak imzamla tarihi de kazıdıktan sonra hiçbir boyaya değmemiş, hasretten yanmış, sevdadan çatlamış dudaklarımı tam ‘kime’ diye yazdığım yere kitledim. Mührümü de vurup kenara koydum yüreğimin davasını. Kalktım ayağa usulca, çıplak ayaklarım parkenin üzerinde gezindikçe sesler çıkarıyordu. Üzerimdeki kolsuz, gül kırmızısı renginde topuğa kadar uzanan uçuş uçuş elbisem yüreğimdeki acıya maskeydi. Mavi tulum giymiş oğlumu besmele çekerek kucağıma aldım. Evi ne çok soğuk, ne de çok sıcak tuttuğumdan pusetin başından astığım ince battaniyesini üzerine örttüm. Kısık sesle hazin bir ninni mırıldanırken hasretlik dudaklarım, uyanmasın diye kollarım kayık misali sallanırken, ağır adımlarım yardım ediyordu onlara sanki. Odasında uyurdu hep, ama bazen yanıma alırdım oğlumu. O bazenler onsuz duvarların üzerime üzerime geldiği zamanlardı galiba. Dilimden hiç bıkmadığım ninniyle yatırdım bülbül seslimi. Bir telsizi baş ucuna bıraktım ve diğerini aldım elime.
Geçtim ibadet odamıza. İbadet odamız hemen yatak odamızla Bilalin odasının ortasındaydı. Yatak odamdan bir kapı açılıyordu ibadet odamıza. İkindi vakti tam on iki dakikaydı gireli. Gecikmesin diye hızlıca namaz kiyafetlerimi giydim ve seccademi serdim hemen hemen her gün gözyaşlarımla yıkadığım döşemenin üzerine. Birden abdest almak geldi aklıma. Aslında Bilal uyumadan önce abdest alıp ona Kuran okumuştum, ama abdesti tazelemenin ne ziyanı vardı ki?!
Yeni tumurcuklanmış meyve ağaçları gibiydim şu an. Koşar adımlarla girdim banyoya. Her yerime değdirmeye çalıştım suyu. Babaannem derdi ki, abdest suyu nerelerine değerse, oralar cehennemde yanmayacak.
Abdestimi bir güzel alıp çıktım odaya. Önce telsizden cennet bülbülüme baktım, sonra seccademe dönüp Rabbimin huzuruna vardım; “Allahu ekber!” dedikçe kelepçelediğim gözyaşlarımı papatyalar kurtarıyordu.  Akıyordu işte. Ne zamanki gözyaşlarım benim iznim olmadan akıyordu, o an daha iyi anlıyordum, bu dünya fani, gözyaşlarımın bile benim olmadığını. Ailem, huzurum, bedenim, herşeyimle emanetiz bu dünyada.
Onun huzurundayken akıyordu işte rahmetle yıkanmış gözyaşlarım. Şükrediyordum her rükuye eğilirken ve secdeye giderken. Her ‘Allahu ekber!’ dediğimde kalbimdeki melekler Kuran okuyordu sanki. Üzülüyordum bir yandan da; size namaz kılmanın ne kadar güzel olduğunu kelimelerle anlatamadığım için, namaz kılarken kendimden geçtiğimi gösteremediğim için. Bazen her şeyi anlatabiliyorken bu kadar yoğun huzuru neden anlatamıyorum diye kızıyordum kelimelere. Onlarda üzülüyordu tabii, suçu harflere atıyorlardı. Herşey aynıydı işte, hiç kimse kendini suçlu bulamıyordu. Hiç kimse kendine gölge düşüremiyordu. Herkes birbirine kitliyordu günahlarını. Baksak şöyle etrafa herkes birbirinin günahını çalmış gibi bir çerçive vardı. Kötü bir görüntüydü. Halbuki insanların hep dert edip yakındıkları bu çerçiveni yok etmenin yolu yine Rabbimdi.
Bazen askerdeki yüreğime, bülbül seslime dua ederken kendimi bambaşka bir yerde buluyordum. Bir bakmışsın günlerden yine namaz vakti, seccademdeyim, Rabbimin huzurundayım. Açmışım ellerimi arş-ı alaya, yine “Senden niçin habersizler ey Yaratanım?” diye kalbim kükrüyor. Sonra isyan eder gibi görünmekten korkup kısılıyorum. Yüreğim “affet” diyor, bu sefer de gözyaşlarım yalvarıyor Rabbime; “ey güzel Allahım, sen bu insanların kalbine İslam aşkı sal” diye. Çıldıracak gibi olsam, üzülsem, nefes alamasam, ağlasam, sevinsem, şaşırsam dilimde hep Rab ve koşup sığındığım hep Onun huzuru. Her duygumu Onunla bölüştüğüm için bile şükür ederekn başka türlüsünü aklım almıyor.