Bazen ömür, mumun üzerindeki üşüyen alevin bir nefese maruz kalması kadar kısa. Ve bir o kadar da zor. Tıpkı beton
duvarlar arasından açmaya çalışan bir çiçek gibi. Mucizelerle dolu,
tebessümlerle dolu, gözyaşlarıyla nemli. Yol boyunca aşkla, mücadeleyle ömür geçen
bir hayatın sonlarında ya kokusuna müptela olduğumuz toprağın altına emanet
ediliyoruz ya da bir masanın üzerine bırakılan buruşturulmuş peçetelerin birer
sahibi olarak kalıyoruz, kendimizle baş başa…
Türkü’nün “Telli Turnam Selam Götür Sevdiğimin
Diyarına” nidalarında kendini bırakışını izliyordu saçlarına ak düşmüş adam. Gözlerinden çenesine
düşen gözyaşlarını, kuru bir peçeteyle buluşturarak… Seneler mi onu dağlamıştı
yoksa türkünün yürek yakan sözleri mi bilinmez. Buruşmuş elleriyle, titreyen
dudaklarının arasından, 'ben onu çok özledim' deyişini duyar gibiydim. Neydi bu
denli çınarı ağlatan şey, türkünün hangi sözleriydi yüreğine kor düşüren?
Önündeki çorbasını kaşığıyla oyalarken, birden 'her geçen gün hasreti bağrımda büyüyen sevdiğim kadın tam karşımda otursaydı.
Yılları yâd etseydik birlikte...' diyordu. Titreyen sesiyle.
Yılların eskittiği bir beden, ilk gün ki heyecanda olan duygular… Sevdanın
eseri miydi bu?
“Garip Kaldım Kızım” bu zenginliğin içinde
çokça fakir.
Meğerse her şeyimmiş o benim. Onsuz olacaksa evim, dünya benim olsa ne olur
diyordu… Peçetesini buruşturup, masanın üzerine koyan yaşlı adam.
Restaurantta çatal kaşıkların sesi,
bazı duyguları bastırırken samimi duygular kendini ele veriyordu.
Omuzlarında senelerin ağırlığı, burnunda kadınının hasreti tütüyordu. Zira eşi,
her ne kadar toprağa karışmış olsa da gönlünde hiç ölmemişti. Mesele de buydu
aslında. Vedaların ihtilaliydi bu, yoklukta sadık kalmaya âşık olmak.
Duvardaki saat yorgun-yorgun ilerlerken, radyodan etkisi altına alan türkü
usul-usul toparlanıp gidiyordu. Tıpkı sandalyesinden ceketini alan amcanın
prosuna ateş ile buluşturup, akşamın ayazında yürüyüp gitmesi gibi.
Hayat devam ediyor. İyi-kötü. Yalnız ya da çift kişilik. Yeryüzü dediğimiz mekan; kimi
zaman destansı aşklara şahit olurken kimi zaman da vedalara tanık oluyor.
Zarif şairinde gönül tellerine kalemiyle bandığı gibi,
İnsan sevmeli:
Kimi zaman bir insanı
Yahut bir ağacı,
Ya da kanadı kırık bir kuşu …
Zaten sevmezse insan,
İnsan mı olur?
Derken hiçte haksız sayılmaz.
Bilakis, Sevmektir insanı insan yapan. Evvela sevgi dediğimiz ebedi bir nimet.
Ömür dediğin de yarım kalan bir yol hikâyesi.
Sevgiyle kalın.
Ekim-2019/Niğde