26 Mayıs 2019 Pazar

Hengâmenin Aşk’a Vuslatı

Zehra Tokur
              
   Mesela deniz kıyısında mavimsi su birikintisiyle söyleşmek varken gecenin bir karanlığında pencere kenarına oturmuş, dağın dibindeki sokak lambalarının siluetiyle ve otların arasından uğuldayan çekirgelerin tınısıyla söyleşiyordum. Beraberinde içime işleyen rüzgârla birlikte.
Baş başa kalmış, karanlığın sessizliği beni bir hayli dinlendiriyordu belki de buna gerçekten ihtiyacım vardı tıpkı uzun bir gece yolculuğunun vermiş olduğu huzur gibi.

   “Hayat bu kadar çetrefilli ve muğlak iken biraz daha zorlaştırmanın bir manası yoktu aslında…” diyorum kendi kendime. Nedendir bilinmez ama mutlu insanların miktarı gün geçtikçe azalıyordu lakin ben hep mutluydum belki de sadece gülümseme ile yetindiğimdendir. Nedendir bilmiyorum sanırım gülümsemenin bir su misali yayılmasına inanıyorum. Ve aynı zamanda şu kısa zamanda tebessümü, sevgiyi ertelemenin bir çiçeği susuz bırakarak, öldürüp katili olmaktan farkı olmadığını anlıyorum. Sahiden de bazı göz ardı edilen şeylerin katili olabilir miyiz?
   Hayat kısa, kuşlar uçmuyor ya da ben göremiyordum yüksek yüksek binaların zemin katından.
Yine de görmeye çalışıyorum tabi evrenin sesine kulak verircesine…
Bu fikrime katılır mısın bilmiyorum ama kâinat aşkın üzerine yaratılmış felsefesine inananlardanım.
AŞK… İblisin insanı çekememesinin sebebi olan; sevginin, muhabbetinin zirvesi olan Aşktan bahsediyorum sevgili dost.
Bazen diyorum ki “çayın demine kattığım muhabbetin tadı sevgiden midir?” diye muhasebe ediyordum.
Çünkü biliyordum ki sevginin olduğu yerde mutsuzluğun kırıntısı bulunmazdı. Sevgi neydi diye sormayacağım çünkü hepimiz biliyoruz lakin yüzleşmekten çekiniyoruz belki. Ama biliyor musun hiçbir şey kaybetmezsin sevmekle âşık olmakla. Gerçekten kalbinin nefesidir; AŞK. Evvela sana harflerimle sesleniyorum sevgili dost, aşkın tınısına izin ver ne olur! İzin ver ki, hayat bulsun sevdiğinden ırak olan çöller. Bilakis; Aşk varsa, hayat var.
  Çağın hastalıklı ruhuna sen de hastalık enjekte etme ne olur! Bütünleştiğin, samimiyetinde kaybolduğun insanlarla sevgini, muhabbetini esirgeme. Ayrıca sevgili dost, gururunu bir kenara bırak. Bunun adına yüzsüzlük desinler ama sen bütün benliğinle sessiz çığlıklarınla haykır, sevgini haykır ki titresin kâinat, buruk gönüllere tohum olsun haykırışın. Selamdan kaçınma ki aşkı oluşturacak sevginin bağlarına güç katasın. Senin aşkına, sevgine onun ihtiyacı olduğu gibi, senin de ihtiyacın var; aşkın şarabında boğulmaya.

  Gökteki bulutlar bir tül gibi dolunayın üzerinde dans ederken, Tanrının yine ve yeniden sanatkârlığına âşık olmuştum. Ve o sırada göğün rengini kıskanmış fincanımdan, yudumladığım papatya çayının vermiş olduğu rahiya ayrı bir sükûnet veriyordu atmosfere.
  Pervazlı penceremden, hafif hafif rüzgârın hırçınlığı yüzüme doğru vururken; sokak lambalarının aydınlattığı ağaçlar sağa sola savruluşunu izliyordum. Sadece bir müddet savrulacaklar tıpkı yüreğimdeki sağa-sola savrulan umutlarım gibi… Ve aslında sevgili dost, şu çetrefilli kâinatta belki hiçbir şeyi bilmesem de bildiğim tek şey: Şükrettiğim kadar ve âşık olduğum kadar mutlu olduğumdur.
Kelimelerimin kendisini yitirdiği şu anda sadece Tanrının nefesini taşıdığın, ismini dahi bilmediğim sen; aşkla kal.