11 Mayıs 2019 Cumartesi

Benlikten Bizliğe Yolculuk

Zehra Tokur

“Birbirinizle kardeş olunuz” nidaları yükselir veda hutbesinden vakti zamanında. Bu seslenişin mühimliğini günümüzde daha iyi anlıyoruz sanki. Misal ne sen siyah olmayı, ne de ben beyaz olmayı seçtim. Ne sen Kürt olmayı, ne de o Türk olmayı seçti. Ya da Müslüman ve yahut Hristiyan. Hatta Alevi, Sünni olmayı dahi seçmek senin elinde değildi.
Sadece insan olmaktı vazifen. Öyle bir vazife ki bu “İnsan” kelimesi fazlasıyla mana taşıyordu içinde. Ve aynı zamanda içini görebilmekte, insan olabilmekten geçiyordu. Geçen zamanlarda Selçukluya başkentlik yapmış, Mevlana’nın karış-karış evrenselliği-kardeşliği dokuduğu Şehri Konya’da, Uluslararası Öğrenci Buluşmasına tanık olmuştuk. Her çadırda farklı kültürler, farklı renkler ve değişik tatlar. Ne büyük zenginlik ve bu zenginliği kardeş edinmek ise ecdat yadigârı olsa gerek diyordum. Heyecanlı bir şekilde atmosfere eşlik edercesine. 
Büyük bir kalabalığın arasında, sahnede Kafkaslıların oyun gösterisini seyretmek ve küçük ikramlardan tadıp farklı tatlara şahit olmak fazlasıyla keyif veriyordu. Gözlemlediğim kadarıyla herkesin çehresinde birlik ve beraberliğin sevinci vardı, belki de öyle görmek istediğim içindir. Ayrıca kardeş ülkeler, kültürel kıyafetleriyle ülkelerini tanıtırken bile Osmanlıyı anmadan geçmiyorlardı. Her dilde “Allah razı olsun” kelamı vardı cümlelerin sonunda. Ve ben bir kez daha Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan bir fert olarak yine ecdadımla gurur duymuştum.
O ortamın en güzel, en cazibe edici yanı ise herkesin kırıkta olsa Türkçe konuşmasıydı. Herkes derdini, sevincini anlatacak kadar konuşuyordu. Mühim olan gönül dillerimizin anlaşmasıydı aslında. Hepimiz farklı etniklere sahip olsak da her birimiz aynı gayeye sahiptik. Doğusuyla-Batısıyla kavgamıza son vermekti gayemiz.
Diğer yandan sahneye çıkan Kudüs davamızı dert edinmiş küçük Filistinli çocuk aslında mısralarıyla anlatıyordu, memleketindeki buhranlığı. Bir yandan vicdanları titreten şiire kulak verirken, bir yandan Çeçenistan’ın yanından geçtiğimde büyük komutan Şamil Basayev’in aklıma gelişi ile “Çeçenistan dağlarında, Kartal gibidir bir Çeçen, Özgürlük savaşçısıdır, Yalnız kurttur her Çeçen...” mısraları dilime pelesenk olmuştu adeta.
Değerli büyüğüm Azerbaycan’ı anlattığında Mübariz İbrahimov’u ve bunun yanı sıra
Bosna’nın Alijasını, Mısır’ın Hasan El Benna’sı, Kafkas Kartalı Şeyh Şamili ve daha fazla isimleri anmadan geçmiyorduk.
Meydanı adeta kardeşlik birlik ve beraberlik sarmıştı. İhtiyacımız olanda buydu. Kavgasız gürültüsüz, kan dökülmeden yaşamaktı. Ve böylesi güzel atmosferi medeniyetlerin memleketi Şehr-i Konya’nın ev sahipliği yapması, ayrıca müthiş bir detaydı. Şamanı, Müslümanı, Hristiyan’ı ve daha fazla dinin ve ırkın bir arada kültür bağı kurmasına vesile olabilmek efsane idi.
Ne olursa olsun bize ihanet etmeyenleri kardeş bildik ve bilmeye devam edeceğiz. Siyahı, beyazı, hangi ırktan olursa olsun, beraberlik ve birliğe doğru ilerlemeye devam edeceğiz. Şehr-i Konya şahit olacak niyetimize.
Güneşin saçakları adeta gözlerimizi kısıyorken hafif bir ılık esinti Uluslararası öğrenci buluşmasına ayrı bir hava katıyordu. Malezyalı kardeşlerimizin kültürel kıyafetlerini denemek, Arabistan’ın acı kahvesini tatmak, Afrikalı kardeşlerimizin oyun gösterileri keyfimize eğlence katıyordu. Ama şunu fark ettim ki, farklılıklarımızla güzeliz. Dillerimiz, renklerimizle asiliz. Belki de her ne kadar farklı olsak da birbirimizden ortak yönlerimiz vardı. Her çehrede kocaman bir tebessüm ve dillerde aynı kelime: Es-selamunaleyküm.