4 Mart 2019 Pazartesi

Yaşama Sanatı

Mustafa Selam Kaya

Çok değil her şey yolunda giderse 2-3 güne buralar tıklım-tıklım olur. Gazeteler, medya yayın ve kuruluşları vs. gibi ulusal ve uluslararası mecralara ulaşmaya imkân sağlayacak araç ve gereçler burada olur. İyi de reklam olur.
Şehrin reklamı olur bu arada esnafta bir şeyler kazanır. Sonra o kazandıklarıyla belki bir yetimi sevindirir. Belki ihtiyacı olanı giderir. Kim bilir.. çok değil birkaç güne buralarda iyilik sel gibi akar. Akan keşke sadece iyilik olsa bu ne güzel bir deverandır der bir iki kürekte biz sallamak isteriz. İyilik ve sevginin olmadığı yer insan yaşam alanına aykırı türeyen bir çıban gibi sürekli rahatsız etmekte. Sürekli olarak var olan huzuru bozmayı düşlemekte ve bunun için planlar yapmakta. Aciz gibiyiz değil zaten aciziz de kulun kula acizliği de nedir bayım! Kul yaratanına aciz olur yarattığına değil. Biz olayı çok yanlış anlamışız.  Bir zamanlar yaşamış 7 genç vardı. Bu gençlerin adını herkes bilir ama ne yaptılar ne için yaşadılar ve nasıl bu diyardan gittiler bilinmez. Bilen söylemez söyleyen bilmez öyle bir denklemin içerisinde harmanlanan bir yaşama sanatı.
Yaşamak sanattır! Evet bayım yaşamanın layığını vermek bir sanattır. Kim ki korkarak yaşamın kırılgan noktalarına bel bağlayarak yol alamaya gayret eder. Kimisi sarsılmaz temeller üzerine kurduğu yaşama sanatını tadarak yaşar. Kimin hangi iyiye ne derece sahip olduğunu tartışılabilir. Yani şu kişiler için yürümek ve koşmak iyi gelir iken şurda ki kişiler için de iyi gelmesi gerekir mi. Pytogoras rüzgarı neden emrine aldı acaba ? Veya Nazım Hikmet Tahir ile Zühreyi neden kaleme aldı! Bir filozofta diyor ki sorgulanmamış hayat yaşamaya layık değildir. Sorgulamanın nice meşakkatli bir eylem olduğu, yazıldığı gibi yaşanmadığını ve gerçek manasında algılandığında bireyin yaşam dünyasına ciddi etkilerde bulunabileceği ya zannedilmiyor ya da o kadar ciddiye alınmıyor.
Şimdi bazıları bir yerlerde yaşam tarzlarını sorgulama yarışı içerisine girdiler. Çok değil 2-3 gün sonra yine eski tas eski hamam anlayışına geçerler. Bayım bir kere içinizde biriktirdiğin(m)iz korkuların(m)ız kadar umutların(m)ız yok. Umutları korkularından çok olanlar zaten birer birer gidiyorlar! Acaba gidiyorlar mı bayım. Yoksa gönderiliyorlar mı? Parsons ta sevmezdi işlevi bozan şeyleri. Bu dünya düzeninde korkular yaşantı dünyasının işlevini yerine getirirken umut ve sevgi, işlevin gidişatına çomak sokmaktadır. Umut vaat eden damgalanır ve gönderilmesi için seçiliyor bu yiğit insanlardan. Yaşadığımız coğrafyada aşamadığımız hala problemler var. Diyorum ki problem umursamadığımızda değil. Aksine aşırı umursuyoruz ki umursadığımızdan bir şeyler yapmak aklımız bile gelmiyor. Coğrafyamız güçleniyor çok çetin süreçler atlattı, bu bir kırılma bir mihenk dönüşü vs. gibi artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı şeklinde bir takım görüş ve düşünüşler var. Her birine ayrıca saygı duymak lüzumundayız. Nitekim saygıda mecbur sevgide özgürüz. Ama ağızların tadı kaçmak gibi olmasın ya da olsun şimdi kaçmayacaksa ne zaman! Eylem insanı derken salt sözsel veya görsel objelerle eylem anlayışı kast edilmemiştir herhalde. Düşünüş bakımından da fikretme bakımından da dahi fiili eylemle ve icraatlar yapma anlamında bir eylem insanından dem vurulsa gerek. Zira eylem insanı kavramı anlamsal özgürlüğüne böylece kavuşmaktadır. Çok değil birkaç gün sonra buralarda yine boşluk, başıboşluk ve gayesiz sorumsuz bir şuur türendisi yaşamaya devam eder. Yükselmek mi bilmem belki… Düşünmek mi inşhallah…Yaşamak mı Allah’a emanet…