Mustafa
Selam Kaya
Çok değil her şey
yolunda giderse 2-3 güne buralar tıklım-tıklım olur. Gazeteler, medya yayın ve
kuruluşları vs. gibi ulusal ve uluslararası mecralara ulaşmaya imkân sağlayacak
araç ve gereçler burada olur. İyi de reklam olur.
Şehrin reklamı olur bu arada
esnafta bir şeyler kazanır. Sonra o kazandıklarıyla belki bir yetimi
sevindirir. Belki ihtiyacı olanı giderir. Kim bilir.. çok değil birkaç güne
buralarda iyilik sel gibi akar. Akan keşke sadece iyilik olsa bu ne güzel bir
deverandır der bir iki kürekte biz sallamak isteriz. İyilik ve sevginin
olmadığı yer insan yaşam alanına aykırı türeyen bir çıban gibi sürekli rahatsız
etmekte. Sürekli olarak var olan huzuru bozmayı düşlemekte ve bunun için
planlar yapmakta. Aciz gibiyiz değil zaten aciziz de kulun kula acizliği de
nedir bayım! Kul yaratanına aciz olur yarattığına değil. Biz olayı çok yanlış
anlamışız. Bir zamanlar yaşamış 7 genç
vardı. Bu gençlerin adını herkes bilir ama ne yaptılar ne için yaşadılar ve
nasıl bu diyardan gittiler bilinmez. Bilen söylemez söyleyen bilmez öyle bir
denklemin içerisinde harmanlanan bir yaşama sanatı.
Yaşamak sanattır! Evet
bayım yaşamanın layığını vermek bir sanattır. Kim ki korkarak yaşamın kırılgan
noktalarına bel bağlayarak yol alamaya gayret eder. Kimisi sarsılmaz temeller
üzerine kurduğu yaşama sanatını tadarak yaşar. Kimin hangi iyiye ne derece
sahip olduğunu tartışılabilir. Yani şu kişiler için yürümek ve koşmak iyi gelir
iken şurda ki kişiler için de iyi gelmesi gerekir mi. Pytogoras rüzgarı neden
emrine aldı acaba ? Veya Nazım Hikmet Tahir ile Zühreyi neden kaleme aldı! Bir
filozofta diyor ki sorgulanmamış hayat yaşamaya layık değildir. Sorgulamanın
nice meşakkatli bir eylem olduğu, yazıldığı gibi yaşanmadığını ve gerçek
manasında algılandığında bireyin yaşam dünyasına ciddi etkilerde bulunabileceği
ya zannedilmiyor ya da o kadar ciddiye alınmıyor.
Şimdi bazıları bir
yerlerde yaşam tarzlarını sorgulama yarışı içerisine girdiler. Çok değil 2-3
gün sonra yine eski tas eski hamam anlayışına geçerler. Bayım bir kere içinizde
biriktirdiğin(m)iz korkuların(m)ız kadar umutların(m)ız yok. Umutları
korkularından çok olanlar zaten birer birer gidiyorlar! Acaba gidiyorlar mı
bayım. Yoksa gönderiliyorlar mı? Parsons ta sevmezdi işlevi bozan şeyleri. Bu
dünya düzeninde korkular yaşantı dünyasının işlevini yerine getirirken umut ve
sevgi, işlevin gidişatına çomak sokmaktadır. Umut vaat eden damgalanır ve
gönderilmesi için seçiliyor bu yiğit insanlardan. Yaşadığımız coğrafyada
aşamadığımız hala problemler var. Diyorum ki problem umursamadığımızda değil.
Aksine aşırı umursuyoruz ki umursadığımızdan bir şeyler yapmak aklımız bile
gelmiyor. Coğrafyamız güçleniyor çok çetin süreçler atlattı, bu bir kırılma bir
mihenk dönüşü vs. gibi artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı şeklinde bir
takım görüş ve düşünüşler var. Her birine ayrıca saygı duymak lüzumundayız.
Nitekim saygıda mecbur sevgide özgürüz. Ama ağızların tadı kaçmak gibi olmasın
ya da olsun şimdi kaçmayacaksa ne zaman! Eylem insanı derken salt sözsel veya
görsel objelerle eylem anlayışı kast edilmemiştir herhalde. Düşünüş bakımından
da fikretme bakımından da dahi fiili eylemle ve icraatlar yapma anlamında bir
eylem insanından dem vurulsa gerek. Zira eylem insanı kavramı anlamsal
özgürlüğüne böylece kavuşmaktadır. Çok değil birkaç gün sonra buralarda yine
boşluk, başıboşluk ve gayesiz sorumsuz bir şuur türendisi yaşamaya devam eder.
Yükselmek mi bilmem belki… Düşünmek mi inşhallah…Yaşamak mı Allah’a emanet…