Neden korkuyoruz bayım!!! Güzel
veya yakışıklı bir eşimizin olamayacağından mı? Maddi getirisi yüksek bir iş
sahibi olamayacağımızdan mı? Statümüzün düşeceğinden mi? Ölümden mi?
Beğenilmemek dışlanmak hor görülmekten mi? Ya da kul olmaktan mı korkuyoruz, neden korkuyoruz bayım? Neden ve hangi neler bizi bu korkuya götürüyor hiç diüşündün(üz) mü? Hayatın her anını düşünmeden geçiren, içerisinde o korkusunu yavaş yavaş büyütür. Hem öyle ki öncesinde daha az korkarken,, şimdi korkunun kıskacı insanı yer bitirir. Bayım korkun seni sen olmaktan uzaklaştırır, seni bir başka şeye bağımlı yapar ve bunun farkında olamazsın.
Beğenilmemek dışlanmak hor görülmekten mi? Ya da kul olmaktan mı korkuyoruz, neden korkuyoruz bayım? Neden ve hangi neler bizi bu korkuya götürüyor hiç diüşündün(üz) mü? Hayatın her anını düşünmeden geçiren, içerisinde o korkusunu yavaş yavaş büyütür. Hem öyle ki öncesinde daha az korkarken,, şimdi korkunun kıskacı insanı yer bitirir. Bayım korkun seni sen olmaktan uzaklaştırır, seni bir başka şeye bağımlı yapar ve bunun farkında olamazsın.
Beğenilmek seni diğer insanlara
bağlı yapar bu bağımlılık bir gün onların kaybolması korkusu ile beğenilmeni
azaltacak diye beğenilmemekten korkuyoruz. Kendimizi diğer insanlarda görerek
yaşıyoruz. Söyleyin ne kadar hür/özgür bir yaşam bu. Kaderin bize sunacağı
değişmez hakikatlere inadına baskı yapmanın meali nedir? Bilen söylesin!!!!
Korktuğumuz o kadar durum , duygu, nesnenin içerisinde tek neden korkmamamız
gerektiğini düşünmüyoruz. Çünkü işimize gelmez; korkmamamız gereken bizi bu
dünyada misafir gibi yaşatmaya yönlendiriyor. Oysa insanoğlu değişmez olan bu
gerçeğin üzerini örtmeye ve yeni korkular bularak bu korkmamamız gereken tek
şeyin üstünü kapamaya çalışıyor(z). Hakikat ve gerçek, görünmek istediği zaman;
insan üzerine dünyanın yükü binmiş gibi olur. Günümüzde bir ekmek parçasını
kenara çekmeye üşenen insanlara; varsayalım ki gerçek ve hakikati göstersek
yaşama da insanlara da küser. Korkularımız, hakikati görmemizi engelliyor. Bu
yüzdendir ki cesaret sahibi ve hakikati bi nebze görmüş insanlar toplumda ayrı
olarak, örnek gösterilirler.
Mert ve gözü kara tabiri ile
betimlenen insanlara bi bakınız, vardır etrafınızda yanınızda böyle endemik
tipler; eğer görürseniz hele bir de konuşma imkanı yakalamışsanız; muhabbeti
uzatın. Çünkü böyle bir insanla muhabbet, kişiye içinde beslediği korkuları
unutturur. Korkularını bastıran birisi artık düşünme ve eylem basamağına geçiş
yapmıştır. Artık bu noktadan sonrası insanı korkuları ile arasını açarak ferah
ve felaha ulaşmış bir şekle kavuşturur. Bu insanlar sözlerini bulunduğu
toplumdan esirgemez. Kendi bildiklerini önce kendileri yaşarlar, kimseye ”bana
tabi olun, takip edin, izleyin” gibi söylemler geliştirmezler. Yaşayışları arkalarından
insanları sürükler. İşte bu tarz insanlar korkularını sindirmiş ve kontrol
edebilen insanlardır yani farklıdır. Ya sen Bayım!!!
Korku,, ruhun bedene köle
olmasının bir neticesidir. Korku öyle ki ruhun isteklerini bedene yaptıramaz.Çünkü
korku bedene nüfuz etmiş, kana karışmış ve akli/ruhi melekeleri kendi kontrolü
altına almıştır. Düşünün ki; bir çöl ortasındasınız ya da milyonların ortasındasınız
fark etmez. İkisi de bir birey için, çünkü onlar nesne iken birey özne
hükmündedir. Yani belirleyici olan bireydir. Korku da bireyde gelişir,
cesarette, alicenaplıkta, barbarlıkta bireyde gelişir. Özü oluşturan bireyin
içinde yeşerir türlü umut ve duygular. Bundan dolayıdır ki ister çöl ortasında isterse milyonlar
ortasında bireyin varlığını hareketlerini, duygularını, düşüncelerini yine
birey yönetir. İçimiz bir meydan ama kavga meydanı ve hiçbir zaman boş değildir
bu meydan. Duygular ve düşünceler bu meydanda kavgaya tutuşur. Güçlü olanın
kazandığı değil, baskın gelen duygu ve düşüncenin kazandığı bir meydan
muharebesi, insanda insanın içerisinde tam kalbin sağ kenarında bu meydan.
Korkuların köreldiği ya da nüksettiği bu meydanda sende durum nedir Bayım!!!
İnsan beğenilememekten korkar,
rencide olmaktan korkar, sevilmemekten korkar ve daha neler ve neler
insanı/bireyi diğerlerinden uzaklaştırır. Senin sevmediğin birisi geldiğinde
kalbinin sağ alt tarafında bir iğne batması gibi bir his oluşur. Çünkü
sevmediğin kişinin de seni sevmediğini düşünürsün ve bedenin onu zararlı ve
korku verici bir nesne olarak algılar ve tanımlar. Korkular, algılarla ve
pratiklerle birlikte daha rahat gelişir ve bireyin bedenine yerleşir. Bayım
dikkat edin!!! Neler ve tanımlanamayan daha neler ve neler bireyin habitusuna
kafesler oluşturmaktadır. Keşfedilememiş her bir faktör(duygu, düşünce vb.)
bireyin iç dünyasına bir adım daha uzak kalmasıyla doğrudan ilişkilidir.
Duyguların tanımını iç dünyasında bulamadığından, insan duygularını açıklamaya
korkar. Çünkü hangi uzvunu nasıl hareket ettireceğini bilemez. Ve sonunda
rencide ve rezil olma korkusunu bireyin iç dünyasında nükseder. Birey bu
duygulanmanın vücutta hangi bölgeyi ve nasıl reaksiyon vereceğini bildiği zaman
bu durumdan korkmaz. Aslında, alışık olmadığımız duyguyu aktarmaya korkuyoruz
ama birey zanneder ki; içerisinde rezil olmak korkusundan dolayı aktaramıyor.
Hakikat ve doğruya olan
yolculukta yoldaki bir engel olan korkuyu atıp uzaklaştırmaktır muradımız ve
çabamız. Korku bedenden taşar da yola dökülürse, bedeni yakıp kül ettiği gibi
bu seferde yoldakilerin zararına başlangıç olmaktadır. Korkuyu nefs ile
ilişkilendirelim. Nefs; arzu ve temennilerin beden oluşturduğu ve kaynama
merkezinin bulunduğu yerin ismidir. Nefs, kendisi için her şeyin yapılmasını
ister. Lakin korku onu burada bastırır, bu bastırma korkunun bir Tanrı’yı
kullanarak veya toplumu , gelenekleri kullanarak
oluşmasından ibarettir.
Bundan dolayıdır ki korkunun varlığı
nefsin isteklerine zincir vurmaktadır. Aynı zamanda bu durum; bireyin
pasifliğine, cesaret duygusunun kaybına yol açabilir. Nitekim er kişi, bilir
hesabı işi;her kişi ne gelişi ne de gidiş.Korkularımızın kontrolünü elimize
aldığımız bir anda, güneş yüzümüze tatlı bir gülümseme bırakacaktır.