9 Şubat 2019 Cumartesi

Neden Korkuyoruz

Mustafa Selman Kaya

Neden korkuyoruz bayım!!! Güzel veya yakışıklı bir eşimizin olamayacağından mı? Maddi getirisi yüksek bir iş sahibi olamayacağımızdan mı? Statümüzün düşeceğinden mi? Ölümden mi?
Beğenilmemek dışlanmak hor görülmekten mi? Ya da kul olmaktan mı korkuyoruz, neden korkuyoruz bayım? Neden ve hangi neler bizi bu korkuya götürüyor hiç diüşündün(üz) mü? Hayatın her anını düşünmeden geçiren, içerisinde o korkusunu yavaş yavaş büyütür. Hem öyle ki öncesinde daha az korkarken,, şimdi korkunun kıskacı insanı yer bitirir. Bayım korkun seni sen olmaktan uzaklaştırır, seni bir başka şeye bağımlı yapar ve bunun farkında olamazsın.
Beğenilmek seni diğer insanlara bağlı yapar bu bağımlılık bir gün onların kaybolması korkusu ile beğenilmeni azaltacak diye beğenilmemekten korkuyoruz. Kendimizi diğer insanlarda görerek yaşıyoruz. Söyleyin ne kadar hür/özgür bir yaşam bu. Kaderin bize sunacağı değişmez hakikatlere inadına baskı yapmanın meali nedir? Bilen söylesin!!!! Korktuğumuz o kadar durum , duygu, nesnenin içerisinde tek neden korkmamamız gerektiğini düşünmüyoruz. Çünkü işimize gelmez; korkmamamız gereken bizi bu dünyada misafir gibi yaşatmaya yönlendiriyor. Oysa insanoğlu değişmez olan bu gerçeğin üzerini örtmeye ve yeni korkular bularak bu korkmamamız gereken tek şeyin üstünü kapamaya çalışıyor(z). Hakikat ve gerçek, görünmek istediği zaman; insan üzerine dünyanın yükü binmiş gibi olur. Günümüzde bir ekmek parçasını kenara çekmeye üşenen insanlara; varsayalım ki gerçek ve hakikati göstersek yaşama da insanlara da küser. Korkularımız, hakikati görmemizi engelliyor. Bu yüzdendir ki cesaret sahibi ve hakikati bi nebze görmüş insanlar toplumda ayrı olarak, örnek gösterilirler.
Mert ve gözü kara tabiri ile betimlenen insanlara bi bakınız, vardır etrafınızda yanınızda böyle endemik tipler; eğer görürseniz hele bir de konuşma imkanı yakalamışsanız; muhabbeti uzatın. Çünkü böyle bir insanla muhabbet, kişiye içinde beslediği korkuları unutturur. Korkularını bastıran birisi artık düşünme ve eylem basamağına geçiş yapmıştır. Artık bu noktadan sonrası insanı korkuları ile arasını açarak ferah ve felaha ulaşmış bir şekle kavuşturur. Bu insanlar sözlerini bulunduğu toplumdan esirgemez. Kendi bildiklerini önce kendileri yaşarlar, kimseye ”bana tabi olun, takip edin, izleyin” gibi söylemler geliştirmezler. Yaşayışları arkalarından insanları sürükler. İşte bu tarz insanlar korkularını sindirmiş ve kontrol edebilen insanlardır yani farklıdır. Ya sen Bayım!!!
Korku,, ruhun bedene köle olmasının bir neticesidir. Korku öyle ki ruhun isteklerini bedene yaptıramaz.Çünkü korku bedene nüfuz etmiş, kana karışmış ve akli/ruhi melekeleri kendi kontrolü altına almıştır. Düşünün ki; bir çöl ortasındasınız ya da milyonların ortasındasınız fark etmez. İkisi de bir birey için, çünkü onlar nesne iken birey özne hükmündedir. Yani belirleyici olan bireydir. Korku da bireyde gelişir, cesarette, alicenaplıkta, barbarlıkta bireyde gelişir. Özü oluşturan bireyin içinde yeşerir türlü umut ve duygular. Bundan dolayıdır ki  ister çöl ortasında isterse milyonlar ortasında bireyin varlığını hareketlerini, duygularını, düşüncelerini yine birey yönetir. İçimiz bir meydan ama kavga meydanı ve hiçbir zaman boş değildir bu meydan. Duygular ve düşünceler bu meydanda kavgaya tutuşur. Güçlü olanın kazandığı değil, baskın gelen duygu ve düşüncenin kazandığı bir meydan muharebesi, insanda insanın içerisinde tam kalbin sağ kenarında bu meydan. Korkuların köreldiği ya da nüksettiği bu meydanda sende durum nedir Bayım!!!
İnsan beğenilememekten korkar, rencide olmaktan korkar, sevilmemekten korkar ve daha neler ve neler insanı/bireyi diğerlerinden uzaklaştırır. Senin sevmediğin birisi geldiğinde kalbinin sağ alt tarafında bir iğne batması gibi bir his oluşur. Çünkü sevmediğin kişinin de seni sevmediğini düşünürsün ve bedenin onu zararlı ve korku verici bir nesne olarak algılar ve tanımlar. Korkular, algılarla ve pratiklerle birlikte daha rahat gelişir ve bireyin bedenine yerleşir. Bayım dikkat edin!!! Neler ve tanımlanamayan daha neler ve neler bireyin habitusuna kafesler oluşturmaktadır. Keşfedilememiş her bir faktör(duygu, düşünce vb.) bireyin iç dünyasına bir adım daha uzak kalmasıyla doğrudan ilişkilidir. Duyguların tanımını iç dünyasında bulamadığından, insan duygularını açıklamaya korkar. Çünkü hangi uzvunu nasıl hareket ettireceğini bilemez. Ve sonunda rencide ve rezil olma korkusunu bireyin iç dünyasında nükseder. Birey bu duygulanmanın vücutta hangi bölgeyi ve nasıl reaksiyon vereceğini bildiği zaman bu durumdan korkmaz. Aslında, alışık olmadığımız duyguyu aktarmaya korkuyoruz ama birey zanneder ki; içerisinde rezil olmak korkusundan dolayı aktaramıyor.
Hakikat ve doğruya olan yolculukta yoldaki bir engel olan korkuyu atıp uzaklaştırmaktır muradımız ve çabamız. Korku bedenden taşar da yola dökülürse, bedeni yakıp kül ettiği gibi bu seferde yoldakilerin zararına başlangıç olmaktadır. Korkuyu nefs ile ilişkilendirelim. Nefs; arzu ve temennilerin beden oluşturduğu ve kaynama merkezinin bulunduğu yerin ismidir. Nefs, kendisi için her şeyin yapılmasını ister. Lakin korku onu burada bastırır, bu bastırma korkunun bir Tanrı’yı kullanarak veya toplumu , gelenekleri kullanarak oluşmasından ibarettir.
Bundan dolayıdır ki korkunun varlığı nefsin isteklerine zincir vurmaktadır. Aynı zamanda bu durum; bireyin pasifliğine, cesaret duygusunun kaybına yol açabilir. Nitekim er kişi, bilir hesabı işi;her kişi ne gelişi ne de gidiş.Korkularımızın kontrolünü elimize aldığımız bir anda, güneş yüzümüze tatlı bir gülümseme bırakacaktır.