Öncelikle şu konuya bir açıklık getirmek
gerek. Polonya’da öldürülen Furkan Kocaman kardeşimizin canına kıyan
kişi/kişiler onunla olan kavgası karı-kız ya da ders notu kavgası değildi.
Furkan, doğuştan seçme hakkı ona bahşedilmeden bu topraklarda doğdu. Aynı durum
onun katili Muhammet Emektar için de geçerli, ufak bir detay dışında. Muhammet,
kendisine sevgi yerine nefreti seçti. Muhammet bir arada durmayı değil,
ayrılmayı seçti, ayırmayı seçti. Şiddeti seçti.
Yeni Zelanda’da olan katliam… 49 can alındı, böyle
bir eylem “kafama esti, kaptım tabancamı” şeklinde ilerleyebilecek türden
değil. Ortada bir birikim var, planlar, silah üzerine yazılmış tarihler,
numaralar vs. Nefret kelimesi arapça نفرة’dan geliyor. Bu
kelimenin birinci anlamı -kargaşa- olarak, ikinci anlamı ise- antipati-den
geliyor. Muhammet kesinlikle antipatiyle hareket eden birisiydi. Kendini
Furkan’dan üstün gördü ve işi fiiliyata geçirdi. Sonuç; arkasından onun için
ağlayan gözü yaşlı ailesi ve milyonlarca dualar…
Brenton Harrison Tarrant o da Avustralya
topraklarında doğmuş birisi. Camii’de öldürdüğü insanlar da oraya gökten
zembille inmedi. Kimisi orada doğdu kimisi oraya göç etti / sığındı. Harrison
dış güçler dış mihraklar tarafından kontrol ediliyor olabilir eyvallah bunu
söyleme hakkımız var. Neticede mevzuyu uzaktan seyrettiğimiz için sağır duymaz
yakıştırır bir şeyler diyoruz dilimiz döndüğünce. Peki, nefreti nasıl oluyor da
görmüyoruz? Dışarıya çıkıyoruz herkes nefret söylemleri içerisinde; siyasi
partiler birbirlerine kan kusuyorlar. Çocuklar okuldaki suriyeli arkadaşlarına
kötü gözle bakıyorlar. Fırsatçılar yevmiyesi az olduğu için bu insanlara ikinci
sınıf insan muamelesi yapıyorlar. Karşımızda bir sürü antipati örneği. Halk
kindar, idareciler kindar, dini liderler şeyhler kindar, bir kız dinden çıktı
ateizmi seçti diye Suudi hükümeti tarafından ölüm emriyle cezalandırılıyor. Nefret
gittikçe büyüyor en garip tarafı da kimse bunun farkında değil. Herkes sinirli
kimse af dilemiyor kimse de hoş görmüyor karşı tarafı. Gittikçe giden bir pislik
akıntısı hepimizi içine alıyor. İşi yapan kötü işi yaptıran kötü, peki ya kuzu
gibi güdülen? Gözünü açmayıp deli gibi emirlere itaat eden? Çıkarları için
ahlakı, iş etiğini hiçe sayan? Bu tür fiiller artık normal karşılandığından
herkes pis oynuyor oyunu. Baba oğulunu, öğretmen öğrencisini hiçe sayıyor.
Kimse kimseyle arasını iyi tutmak için neden aramıyor, ileride çıkarım olur mu
ondan diye görmezden gelinen binlerce milyonlarca fiil. Ve bizler kraldan çok
kralcı kimseler. Yapmamız gereken çok zor bir şey değil aslında; kendin ol, her
insanı sevmek ona sarılmak zorunda değilsin. Onu kendinden alçak görme, ona
karşı kin besleme ondan nefret etme. Bir dünya var ve bir insanlık. Unutma seni
hayvandan ayıran yegane şey onlardan binlerce kat daha çok gelişmiş olan
düşünebilme yeteneğin, başka hiçbir şey değil…