Doğu Türkistan’da hayat
her geçen gün biraz daha zorlaşmaktadır. Seslerini dünya insanlığına
duyuramayan ancak yılmayan, yıkılmayan, yürekleri yurtları ve milletleri için çarpan
Uygurların çektikleri zulmün, yaşadıkları baskının, gördükleri işkencenin bir
benzeri daha yoktur dünyada. Komünist Çin, giderek daha da vahşileşmekte,
Uygurları baskı altında tutmak ve bu haksız baskıyı hayatlarının her anında
onlara hissettirebilmek için durmadan yeni projeler geliştirmektedir.
Her Türk aileye, insanın en mahrem alanı olan
evine, bir Çinli erkeğin yerleştirildiği, adına ‘‘kardeş aile projesi’’
denilerek sempatik gösterilmeye çalışılan bu yeni Çin icadını henüz yakınlarda
işitir olduk. 1 yıldır uygulamada olan, ‘‘İşgal içinde işgal’’ diye
tanımlayabileceğimiz bu uygulamanın amacını en iyi ifade eden cümle şudur: ‘‘Ya
Çinli olursun, ya da ölürsün!’’
Çin Uygur Türklerinin
kanını bozmak için, onların milli benliklerini yok etmek için, ne geleneği, ne
örfü-adeti, ne dili, ne dini, ne yaşayışı, ne kültürü, ne de insani duyguları
asla benzer olmayan iki milleti yakınlaştırmak ve kaynaştırmak için, yaklaşık
bir yıldır Uygur ailelerine Çinlileri yerleştirmek gibi aptalca bir siyasi
uygulama başlatmıştır. Bu uygulama iki ayrı milleti birbirine yakınlaştırmak
yerine kini ve nefreti büsbütün artırmıştır. Bütün işkence ve zulümlere rağmen
güçlü Uygur ruhunu, köklü Uygur kimliğini yok edemeyen katil Çin onları
Çinlileştirme yoluna başvurmuştur. Yıllardır Doğu Türkistan’a Çinlileri
yerleştirme projesi zaten uygulanmakta idi. Zulmün dozunu her geçen gün artıran
Komünist Çin Uygurların Çinlilerle aynı mahallelerde yaşamaya zorlanması yetmezmiş
gibi şimdi de Çinlileri Türk evlerine yerleştirmeye başlamıştır. Komşunuzun
örf-adetinden, inancından ve yaşayışından belki etkilenmezsiniz ancak kendi
evinizdeki bir yabancı bir noktadan sonra sizi etkilemeye başlayacaktır. Ya
onun gibi davranmaya başlarsınız ya da bu duruma karşı çıkar, tepki
gösterirsiniz. Uygur erkeklerini toplama kamplarında, hapishanelerde suçsuz
yere yıllarca tutan Çin, Türk’ün en hassas olduğu namus, edep, haysiyet
noktasında Uygurlara baskı uyguluyor, Uygur kadınlarına hakaret ediyor ve
Uygurları isyana teşvik ediyor. İsyan edenler ise hapse atılıp işkenceyle
katlediliyor. Böylelikle Uygurlar ya Çinlileşmek zorunda kalıyor ya da ölümü
göze almak zorunda bırakılıyor.
Uygurlar Türk soylu
Müslüman bir millet oldukları için Çinliler ile evlenmeye her zaman karşı
olmuşlar, Çinlilerle evlenmeyi asil kanlarına ve kutsal dinlerine bir hakaret
saymışlardır. Köylerde veya şehirlerde Çinlilerle kız alıp veren Uygurlar bütün
halk tarafından küçümsenmiş ve dışlanmıştır. Bu durum 2017 yılına kadar böyle
devam etmiştir. Çin bugün, dünya siyasetinde söz sahibi olan devletlerden
hiçbirini tehdit unsuru olarak görmediğinden ya da işine karışamayacaklarını
bildiğinden, Uygurların kanını bozmak için daha güçlü adımlar atmaya
başlamıştır. Uygurların kültürüne, inancına, ahlakına, namusuna hakaret
eden ‘‘her Uygur Türkü’nün evine Çinli
erkek yerleştirme projesi’’ de yeni bir yıldırma politikasıdır. Uygurlar bugün
bağımsızlık mücadelesi bir yana öncelikle var olma mücadelesi vermektedirler.
Zalim Çin Doğu Türkistan’da insan hak ve hürriyetlerini hiçe saymakta, bir
milleti yok saymaktadır. Bir toplumun hak ve hürriyetlerini ellerinden
alıyorsanız o toplum kendini savunmak için her yola başvurmak
mecburiyetindedir. Ancak Çin, mazlum Uygurların sesini dünyaya duyurmaya
çalışan Uygur aydınlarını, alimlerini de hapse atmaktadır. Dolayısıyla
Uygurların seslerini duyuracak kardeşlerine ihtiyaçları vardır, biz Anadolu
Türklerinden haklı olarak beklentileri vardır.
İster Doğu Türkistan’da
olsun, ister Batı Türkistan’da, Balkanlar’da, Anadolu’da olsun kısacası nerede
olursa olsun bir Türk çocuğunun milli hislerini yoklasak onun milleti ve yurdu
için ölmeye hazır olduğunu görürüz. Bunu yakın ve uzak tarihimiz açıkça ortaya
koymaktadır. Uygur Türk edebiyatında önemli bir yeri olan Mehmet Kurban Koday
adlı Uygur yazar, çıkardığı Yalkın Gazetesi’nde ‘‘Millet İçin Ölmek Farzdır
Fakat Yaşamak Borçtur’’ başlıklı yazısında şunları dile getirmiştir:
‘‘Efendiler! Bu
millete, Uygurlara biraz acıyınız! Bu çaresiz millet yıllardan beri
başkalarının siyasi menfaatleri için kurban oldu, yağmalandı, ezildi. Milet
için ölmek farzdır ancak bu millet farzı eda etmiştir. Şimdi borç kaldı. Bu
borç ise, yurt ve milleti yaşatma yolundaki borçtur. Kanlı savaş devam ettiği
sürece bu milleti bu yurdu kim yaşatacaktır. Milli borcunu eda etmek için milli
rehberlerimiz etrafında toplanıp birimiz hepimizi ve hepimiz birimizi koruyup
işbirliğiyle ilerleyelim!’’
Mehmet Kurban Koday
Türkiye’de eğitim görmüş bir gazeteci ve yazardı. Zor şartlar altında çıkardığı
Yalkın gazetesinde Doğu Türkistan ile Türkiye arasındaki bağları
kuvvetlendirme, kültürel alanda birleşme fikrini işlerken, özellikle Türkiye’de
kaldığı yıllarda tanıyıp benimsediği Atatürk’ün fikirlerine yer vermek için
gayret ediyordu. Gerçekten de yukarıdaki kıymetli sözler ışığında tarih boyunca
meydana gelen facialara baktığımızda Çin, ABD ve Rusya arasında Uygurların
milli hislerinin bir silah olarak kullanıldığını, günümüzde de kullanılmaya
devam edildiğini görürüz.