16 Mart 2018 Cuma

BEN

Simge Cesur
Ay ışığını kömürden boyalarla boyamak ve bir güneş çizmek siyah kurşun kalemle saman kağıdına. Yıldızları tek tek ayıklamak karanlığın içinden. Ve gecenin sükunetini boş ibriklere doldurarak sulamak akşam sefalarını. Denizi göz bebeklerimize mühürlemek. Ve elimizde bir kağıda fotoğraf edilmemiş anılarımızla sırtımızı dönüp uzaklaşmak. Kulağımda dalga sesleri, burnumda tuz kokusu.
İçimde şimdi deryaları dolduran giryem. Deryalar gibi tuzlu, deryalar gibi dalgalı ve savruk. Kayıklar usulca kayarak firar ediyor kaldıkları limandan. Bi türlü bir yere ait olmayan ait hissetmeyen insanlar da mezar taşlarının bekçileri olmuş. Gözler, meçhul hatıraların gaib fotoğraflarını yakalarken gittikçe artan beyhudelik münzevi bir yaşantı oluyordu. Bazen oluyordu huzurlu piyano sesini yarıp geçerken kulaklarım parmakların tuşlara dokunuşunda burnum ıtri kokuda kalıyordu. Şimdi ne meramım var hayal kırıklığımı anlatmaya ne de cesaretim. Hayat yağlı urgan misali sıktı boynumu. Ne yıldızları toka yapabilirim saçlarıma ne de şemsin kulağına fısıltı üfleyebilirim. Ne de kamer merdivenini bir bir çıkabilirim. Celladın elleri yakasında düşüncelerimi bugün kendi ellerimle dar ağacına astım. Bu yapraksız ağacın yeşermesi için öldürdüm onları. Öldürdüğüm onca şey arasına yenileri ekleyerek ilerliyorum yalnızca. Yalnızca ehemmiyet verilen bunca mukaddes hayatların değerine , sınırı olmayan kahkahaların yankısına ve tüm benliğinle oradayken aslında yok oluşunu görmezden gelemeyişlere ne çok alışmıştım. Melalim mestur olmuşken alışacağım ne çok şey var öyle. Hatıra defterime nakş edeceğim anılara da alışacaktım. Hatıralara tesadüf etmek anıları yad etmeye albümlere sıkışıp kalmaya benzemiyordu. Hatıralara tesadüf etmek  duyguların mahşerinde toplanmağa benziyordu. Mahşer günü tesadüf edeceğimiz onca şey olacak ki... Öyle bir suret satın almış olacağız ki altındaki benliği kimin öldürdüğünü dahi sorgulamayacağız. Bu ölen ben kimin? Bu gelen suret hangi benin tercihi?