Azad DADAYEV
Mâzi bilinmeden yenilik
getirilemeyeceğine göre “imhâ olmuş
geçmiş ihyâ olmadan da gelecek “inşâ” ol(a)maz” elbet. Bu mânâda bir düşünürün; “Harâbîsin harâbâtî değilsin / Kökün
mâzîdedir âtî değilsin! (Harapsın,
perişansın, meyhanelere gidenlerden değilsin...Geçmişe takılmış kalmışsın,
geleceği temsil etmiyorsun.)” hitâbına merhum
Yahya KEMAL BEYATLI haklı olarak;
“Ne harâbî, ne harâbâtîyim, / Kökü mâzîde
olan âtîyim (Ne harabım, ne de
meyhane düşkünü. Kökü geçmişte olan geleceğim)” cevabını verir. Ahmed Hamdi TANPINAR da bu konuda: “Yenilik
getiren her sanatkârda daima eskiye bakan bir taraf vardır. Mâziyi inkâr
ettiğimiz an sanat kendiliğinden durur” diyerek adeta Yahya KEMAL’i
doğrulamaktadır. Şüphesiz ki başta “Kültür, Sanat, Edebiyat ve Tarih”
olmakla her konuda bu böyledir. Nitekim “geçmişle ilgilenip, geleceğe ışık tutan”
tarih ilmi içinde şöyle bir tarif vermektedirler: “TARİH İLMİ, FÂİDESİ HERKESE
ŞAMİL OLAN BİR İLİMDİR. ULEMANIN ZEKÂSINI ARTIRMAKTA, FUKAHÂYI UYARIP BASİRET
GÖZÜNÜ AÇMAKTA, AVAMI ESKİ BİLGİLERE, HAVÂSI DA GİZLİ SIRLARA VÂSIL ETMEKTEDİR.”
Evet, “İstikbâl köklerdedir” diyor,
“Âvâzeyi bu âleme Dâvud gibi sal, / Bâkî
kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş” diyen Bâkî misali “hoş bir
sadâ” ile bu fâni dünyadan göçüp giden, giderken de “Abdullah
Zıyâeddin Ahıskavî, Ahıskalı Direktuvar Ali Beyler”
ve emsâli gibi ilim câmiasına katkı sağlayan, bir önceki yazımızda
bahsettiğimiz “Ahıskalı
Beyzâde Mustafa Efendi”nin halefi,
“Murâd Molla Tekkesi”nin üçüncü
postnişîni (Şeyhi) “Mehmed Murâd Ahıskavî”den bahisle yolumuza devam edelim.
Bazı kaynaklarda ismi “Muhammed
Murâd, Mehmed Murâd Nakşbendî” şeklinde geçse de künyesi tam olarak
şöyledir; “Seyyid el-Hâc Muhammed Murâd b. eş-Şeyh el-Hâc Abdülhalîm en-Nakşbendî
el-Ahıskavî.” Ailenin Ahıska’dan ne zaman geldiği bilinmemektedir.
Bağlı bulunduğu tarîkât dolayısıyla “Nakşibendî” unvanını almıştır. Bursalı
Mehmed TÂHİR, “Osmanlı Müellifleri” isimli eserinde “Muhammed Murad Nakşibendî”
ismiyle özet bilgi vermekte ve “Âlim ve âriflerden bir zat olup”
diye tavsif etmektedir. (Bkz: MEHMED TAHİR, Bursalı, Osmanlı Müellifleri, Cilt
1, İstanbul Matbaası1333/1914, s. 169.)
Hicrî 1203, Miladi
1788’de Fatih Çarşamba’da “Murâd Molla Tekkesi”nde dünyayı
teşrif eden Ahıskavî, mezkûr dergâhta postnişîn (Şeyh) olan babası Abdülhalîm Efendi
Nakşbendî (v.1230/1814)’nin ve müridânının sohbetleriyle çok iyi bir terbiye
görmüş, aynı zamanda ilk eğitimini de babasından almıştır. Fatih doğumlu “Mehmed
Murâd Ahıskavî”nin soyu “Seyyid” nisbesiyle Hz. Hüseyin
(r.a)’e dayanmaktadır.
Babası hakkında
kaynaklarda pek fazla bilgi yer almamaktadır. Bir Ahıskalı olarak “Murâd
Molla Tekkesi”nin ikinci postnişîni olması hasebiyle
var olan bilgiyi aktaracak olursak. ŞÖYLE
Kİ; “Ahıskalı Beyzâde Mustafa
Efendi’den icazetli olan Abdulhalim Ahıskavî, Beyzâde Efendi’nin vefatından
sonra 1200/1785’de ‘Murad Molla Tekkesi’
şeyhliğine geçmiş ve tekkenin ikinci postnişîni olmuştur. Kendisinin ‘Eş - Şeyhü’l - Hâcc Abdu’l - halîmü’l - Ahıshavîyyü’n
- Nakşibendî’ künyesinden Ahıska’da doğduğu, oğlunun künyesinden de ‘Seyyid’ olduğu vâzıh bir şekilde
anlaşılmaktadır.” (Bkz: ÖZDİL, Hatice, “19.
Yüzyıl İstanbul’unun İlim Merkezlerinden Murad Molla Tekkesi ve Kütüphanesi,” II. Uluslararası Osmanlı İstanbul’u
Sempozyumu Bildirileri, İstanbul 2014, ss. 616-617.)
Babası Abdülhalîm Efendi
hâsseten oğlunun eğitimine çok önem vermiş ve devrin en iyi hocalarına
göndermiştir. Nitekim “Mehmed Murad Ahıskavî” 12 yaşına
girdiğinde onu Ahıskalı Beyzâde Mustafa Efendi’nin müridlerinden Bolulu Hâce
Halîl Efendi’den “Arapça Dilbilgisi olan Sarf İlmine” (kelime köklerini ve
türevlerini öğreten bir ilim dalı) başlatmıştır. Bu sırada Birgivî’nin Nahiv ve
İrâb risâlesi olan “İzhârü’l-Esrâr” adlı eserini
de o zâttan okumuştur. Daha sonraki yıllarda ise Mollâ Câmî’nin “Kâfiye
Şerhi” ve bir mantıkî risâle olan “Îsagûcî” gibi Osmanlı
medreselerinde en fazla okutulan eserleri de okuyarak bu alanlarda derinlik
kazanmıştır. Ayrıca aynı dönemde yaşadığı bazı fazilet sahibi kimselerden de
birçok risale ve kitap okuyan Mehmed Murad Ahıskavî, artık kendisi müderris
olarak başkalarına ders vermeye başlamış, hayatı boyunca gece gündüz eser
telifi ve öğrenci yetiştirmekle meşgul olmuştur.
Yukarıda da ifade
ettiğimiz gibi “Mehmed Murad Nakşibendî el-Ahıskavî,” babası Abdulhalim
Efendi’nin vefatından sonra 1815’de “Murad Molla Tekkesi”nin üçüncü
postnişîni (Şeyhi) olmuş, “Murâd Molla Tekkesi ve Kütüphânesi”ne
nispetle de çevresinde “Murâd Molla Şeyhi” diye şöhret
bulmuştur. (Bkz: ŞENTÜRK, M. Hüdai, “Murad Nakşibendî,” DİA, İstanbul 2006, I, 188-189.)
Aynı zamanda Mevlevihân
olan, 19. yüzyılda Nakşibendî - Mevlevî yakınlaşmasını temsil eden Mehmed Murad
Ahıskavî, tekke şeyhliğinin yanı sıra Sultan Ahmed Camii cuma vâizliği görevini
de uzun yıllar sürdürmüştür. Bu görevine devam ederken 26 Eylül 1848’de (27
Şevval 1264) rahmeti Rahman’a kavuşmuştur. Mezarı tekke hazîresindedir.
İLİM
CÂMİASININ HİZMETİNE SUNDUĞU BİR KISIM ESERLERİ
1.
HULÂSATÜ’Ş-ŞÜRÛH: Eserin tam adı “Hülâsatü’ş-şürûh fî
Nihâyeti’l-vüzûh” şeklindedir. Altı
ciltlik Meŝnevî şerhlerinden yaptığı derlemeleri içerir.
2.
MÂ HAZAR: Ferîdüddin Attâr’a nisbet edilen
Pendnâme’nin şerhidir. Ayrıca hayatı hakkında bir kısım bilgileri de mezkûr eserinin
sonunda vermektedir.
3.
VEKÂYİNÂME: Murad Nakşibendî, bu eserinde inşa
ettirdiği Mesnevîhânenin 1845 yılında yapılan açılış törenini anlatır. Ayrıca o
yıl içinde İstanbul’da meydana gelen çeşitli olaylardan, meselâ Galata’da çıkan
yangından, mübarek gün ve gecelerde yapılan dinî törenlerden, II. Mahmud’un
kızı Âdile Sultan’ın nikâh merasiminden, bazı memurların azil, tayin ve
vefatlarından bahseder.
5.
DİVAN: Baş tarafındaki dört nâttan sonra Hz.
Ali, Hz. Hatice, Hz. Fâtıma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin (ayrıca Hz. Hüseyin
hakkında iki mersiye), tarikat kurucuları, büyük velîler ve mutasavvıflar
hakkında yazılmış methiyelerden oluşan eser Hicri 1290’da İstanbul’da “Dîvân-ı
Molla Murad” adıyla basılmıştır. (Eserlerinin tamamı ve kendisi
hakkında daha geniş bilgi için bkz: GÜNTAN, Zekiye, “XIX. Yüzyıl İstanbul
Mutasavvıflarından Muhammed Murad Nakşbendî ve Hülasatüş’-Şürûh Adlı Mesnevî
Şerhinden İlk 1001 Beytin Tahlili,” [Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi SBE, 2009,] ss. 26-77.)