Azad DADAYEV
Ecdad’ın daha
çok “AD
GÜNÜ” olarak mutluluğunu ifade ettiği “güne” bugün yavaş-yavaş,
daha sonra ise tümden “DOĞUM GÜNÜ” diyeceğimiz gidişattan
bellidir.
Ki, facebook sosyal paylaşım sitesi başta olmakla yürütülen diğer propaganda araçlarında da bu amaca kulluk edildiği bâriz bir şekilde tezâhür etmektedir... Hem de ecdadın “GÖRÜNEN KÖY KLAVUZ İSTEMEZ.” diyerek uyarmasına rağmen biz de bu ve bunun gibi nicelerine “HAY HAY” diyerek göz yummaktayız. “İnsan ya inandığı gibi yaşar ya da yaşadığı gibi inanırmış.” Dolayısıyla zamanla küçük gördüğümüz bazı şeyler gün geliyor mide bulandırıyor. Kısaca ifade edecek okursak; “galat-ı meşhur zamanla galat-ı meşru hâle bürünüyor...” Hal böyle olunca da “hoş geldin Bayram ağa, toydan sonra nağara” demekten de kendimizi alıkoyamıyoruz elbet!..
Ki, facebook sosyal paylaşım sitesi başta olmakla yürütülen diğer propaganda araçlarında da bu amaca kulluk edildiği bâriz bir şekilde tezâhür etmektedir... Hem de ecdadın “GÖRÜNEN KÖY KLAVUZ İSTEMEZ.” diyerek uyarmasına rağmen biz de bu ve bunun gibi nicelerine “HAY HAY” diyerek göz yummaktayız. “İnsan ya inandığı gibi yaşar ya da yaşadığı gibi inanırmış.” Dolayısıyla zamanla küçük gördüğümüz bazı şeyler gün geliyor mide bulandırıyor. Kısaca ifade edecek okursak; “galat-ı meşhur zamanla galat-ı meşru hâle bürünüyor...” Hal böyle olunca da “hoş geldin Bayram ağa, toydan sonra nağara” demekten de kendimizi alıkoyamıyoruz elbet!..
Peki, “AD
GÜNÜ” ile “DOĞUM GÜNÜ” aynı mı?.. Tarihi sürece baktığımız zaman ayrı
olarak gözükmektedir. Konumuzun daha da açığa kavuşması adına özellikle “DEMEM (DEDE KORKUT, KORKUT DEDE, KORKUT
ATA) KORKUT”da “AD KOYMA, AD GÜNÜ” menkıbelerinden
sadece bir tanesine bakmamız kifayettir. Nitekim yavaş-yavaş bu gelenekte yok
olmaya yüz tutmkala beraber, örf ve adetlerimize göre çocuğa adı büyükler
koyar. Dede Korkut Hikâyeleri’nde de bu görevi Dede Korkut üstlenmektedir. Zira
ad almakta bugünkü gibi öyle kolay gözükmemektedir. Çocuğun ad alabilmesi için
öncelikle kahramanlık göstermesi gerekir. Çocuk kahramanlık gösterdikten sonra
Dede Korkut gelerek ad koyar ve “ADINI BEN VERDİM, YAŞINI ALLAH VERSİN.”
diyerek duâ ve niyazda bulunur...
Dede Korkut
Hikâyeleri’nde “İLK AD VERME” olayı “DİRSE HAN OĞLU ‘BOĞAÇ’ HAN HİKÂYESİ”nde
karşımıza çıkmakta ve olay şöyle cereyan etmektedir: “Dirse Han’ın oğlu on beş yaşına
gelince, Bayındır Han’ın ordusuna karışır. Bayındır Han’ın bir boğası ile bir
buğrası (erkek deve) varmış. Bir yazın bir güzün boğa ile deveyi savaştırır,
seyrederlermiş. O yaz hayvanları yine meydana çıkardıkları gün Dirse Han’ın
oğlu çocuklarla oynuyormuş. Diğer çocuklar kaçışırlar, Dirse Han’ın oğlu
kaçmayarak orada boğa ile karşı karşıya kalır. ÇETIN BIR BOĞUŞMADAN SONRA ÇOCUK
BOĞAYI ÖLDÜRÜR. Beyler çocuğun başına toplanırlar.” Çocuğa ad koymak için Dede Korkut gelir:
“Hey Dirse
Han biglik virgil bu oğlana.
Taht virgil erdemlüdür.
Boynı uzun bidevi at virgil bu oğlana.
Biner olsun hünerlüdür.
Ağayıldan tümen koyun virgil bu oğlana.
Şişlik olsun erdemlüdür.
Kaytabandan kızıl deve virgil bu oğlana.
Yüklet olsun hünerlüdür.
Altun başlu ban iv virgil bu oğlana.
Kölge olsun erdemlüdür.
Çigni kuşlu cübbe ton virgil bu oğlana.
Geyer olsun hünerlüdür.”
Nihayetinde;
“Bayındır Han’ın ak meydanında bu oğlan cenk etmiştir, bir boğa öldürmüş senin
oğlun, adı “BOĞAÇ” olsun, “ADINI BEN VERDİM YAŞINI ALLAH VERSİN.” diyerek
çocuğa ad koyar...
HULÂSA: Dede Korkut döneminden bizlere tevârüs eden “AD
GÜNÜ” merasimini, Batıdan ithâl şekliyle ve dahi Batı tesiriyle “DOĞUM
GÜNÜ” olarak değiştirir veya kullanırsak, gün gelir “varlığıyla
ifthâr ettiğimiz ama hiçbir zaman okumadığımız “DEDEM KORKUT HİKAYELERİNİ” bu
sefer hem de unuturuz maazallah.” NE Mİ OLUR SONRA?.. Bize yazık olur,
kültürümüze yazık olur, talihimize yazık olur, tarihimize yazık olur ve en
esası da, boğayı dahi dize getiren BOĞAÇ amcaya yazık olur...
“HAYIR EFENDİM
OLMAZ ÖYLE ŞEY”
diye feryâd ediyorsak, her gün akşama kadar, hatta yat(a)sıya kadar
çocuklarımızın izlediği Batı’dan ithâl “ÇİZGİ (!) FİLMLERİ” fazla değil,
sadece 10 dakika beraber izlememiz yeterlidir, mesele vâkıf olmamız
açısından... “Ben örümcek adamım” diye kendisini pencereden atmaya kalkışan,
“örümcek
adam gibi neden duvara tırmanamıyorum?” diye sinir krizi geçiren
çocukların varlığından maalesef hepimiz haberdarız artık. İlla’da çocuklarımıza
bir şeyler anlatılacaksa (ki, anlatılmalı) BOĞAÇ amca ve emsâli anlatılmalıdır
diye düşünmekteyiz.
HULÂSA’NIN HULÂSASI: Bizler
hikâye (kıssa-hisse meselesi), menkıbe kültürünün devamcılarıyız, “hayal
dünyamızda kendi kahramanlarımızı kendimiz kurgularız.” Televizyon
kültürü ise sonradan ithal, bizleri yönetme adına altın tepside sunulmuş, “kontrollü
kullanılmadığı sürece milleti mahveden bir illettir.” Dolayısıyla “DİKKAT VE RİKKATLİ OLMALI, ESİRİ OLMAMALI
AKSİNE ESİR ALMALIYIZ...” Yani, bağlanmayacağız öyle
körü-körüne... Başka bir ifadeyle “bağlı olacağız amma asla ve kata’ bağımlı
olmayacağız...”
Ve dahi unutulmamalıdır ki; bir milletin geleceği mesabesinde
olan çocuklar Batı’dan ithal çizgi filmlerle değil, kıssa ve menkıbelerle yani
kendi kahramanlarıyla uyutulmalıdır... Hele-hele Meş’um 15 Temmuz darbesi
sonrası birçok menkıbelerimiz ve kahramanlarımız var olduğu halde, hâlâ çizgi
filmlerle uyutulan (unutulan) çocuklar varsa (ki, yoktur umarız) bundan da hiç
şüphesiz ki ebeveynler mes’uldür...
Son olarak,
Batını çok iyi bilen ve tahlil eden ve dahi “İslam’ın Batılı yüzünü temsil
eden örnek, müstesna bir kişilik” olarak da bilinen merhum Aliya
İZZETBEGOVİÇ’i ölüm yıl dönümünde (19 Ekim 2003) hem rahmetle yâd edilmesine
vesile olması açısından, Batı hakkında bizleri uyaran bir kelamıyla bitirelim:
“BUNU HİÇ UNUTMA EVLAT! BATI HİÇBİR
ZAMAN UYGAR OLMAMIŞTIR… BUGÜNKÜ REFAHI, DEVAM EDEGELEN SÖMÜRGECİLİĞİ; DÖKTÜĞÜ
KAN, AKITTIĞI GÖZYAŞI VE ÇEKTİRDİĞİ ACILAR ÜZERİNE KURULUDUR…”
KENDİ DEĞERLERİMİZE “DEĞER VERMEMİZ” TEMENNİSİYLE…