Azad DADAYEV
Bugün 15 Eylül 2016… Vatandaşı olduğumuz Azerbaycan Cumhuriyeti bugün,
Türkiye Cumhuriyeti ise 19 Eylül itibariyle yeni “eğitim-öğretim” yılına “bismillah”
diyor.
(15 Eylül aynı zamanda “Kafkas İslam Ordusu”nun Bakü’ye girişi ve Bakü’nün işkâlden kurtarıldığı tarihtir [1918]). Bu yılımız da “iki günü eşit olan zarardadır.” hadis-i gereğince daha güzel ve daha verimli geçer niyazıyla, “İslam’ın İlme, Ahlâka ve İrfân”a verdiği değeri görme adına geçmişe uzanalım, “Kur’an ve Sünnet İşığıyla”da konumuzu aydınlatalım dedik. Osmanlının mânevi bânisi Şeyh Edebali hazretleri özelde Osman Gâziye, genelde ise herkese; “Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini şaşırmayasın!” diye tavsiyede bulunmuyor mu?.. Elbette ki geleceğe ışık tutma (projeksiyon olma) adına geçmişe bakacağız, zaman-zaman şanlı tarihimizle de övüneceğiz, bu bakışla beraber geçmişten ilhâm alarak “yeniyle koruyamasını” da bileceğiz. Aksi takdirde geçmişin şerefiyle övünmenin bizlere hiçbir faydası olamayacağını da bilmemiz icap eder… Yusuf KAPLAN’ın; “Tarih, geçmiş’le ilgilidir ama gelecek’le ilgilenir. Geçmişlerini bilmeyenler, geleceğe yürüyemezler.” tespitini de kulağımıza sırga edeceğiz. Geçmişi “Kur’an ve Sünnet”le müzeyyen bir toplum olduğumuzu da asla ve kata’ unutmayacağız elbet!.. Bu küçük girizgâhtan sonra yeniden asıl konumuza dönecek olursak Peygamber
efendimiz (s.a.v.)’ın biz ümmetine emanet olarak bıraktığı “KUR’AN ve SÜNNET”e baktığımız
zaman,Peygamberimiz (s.a.v.) Yüce Rabbimizden “faydalı ilim” istemekle beraber Cenâb-ı Hak da Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e sadece “ilminin artması” için dua
etmesini emir buyurmuştur. İlgili âyet-i celilede: “وَقُل رَّبِّ زِدْنِي عِلْمً - De
ki: Ey Rabbim! İlmimi artır.”(Tâhâ Sûresi, 20) diye geçmektedir. Çünkü
ilim paylaşıldıkça çoğalan ve aynı zamanda bitip tükenmeyen bir hazinedir.
Sadece sahibine değil başka insanlara ve hatta bütün canlılara da fayda verir. İlmin
kapısı Hz. Ali (r.a.); “Şeref, ne nesepte ne de maldadır. İnsanın
şerefi edep ve ilimledir.” der ve bu gerçeği bir başka ifadesinde
(mal-ilim ilişkisi) şöyle dile getirir: “İlim maldan hayırlıdır; ilim seni korur,
malı sen korursun. Mal vermekle azalır, ilim öğretmekle artar. İlim hâkimdir,
mal ise mahkûm. İlim sahibi cömert olur, mal sahibi cimri olur. İlim ruhun
gıdasıdır, mal ise cesedin gıdasıdır. Mal uzun zaman sürecinde tükenir, ilim
uzun zaman sürecinde tükenmez ve eksilmez. İlim kalbi aydınlatır, mal ise kalbi
katılaştırır. İlim peygamberlerin mirası, mal ise eşkıyaların mirasıdır.”
(15 Eylül aynı zamanda “Kafkas İslam Ordusu”nun Bakü’ye girişi ve Bakü’nün işkâlden kurtarıldığı tarihtir [1918]). Bu yılımız da “iki günü eşit olan zarardadır.” hadis-i gereğince daha güzel ve daha verimli geçer niyazıyla, “İslam’ın İlme, Ahlâka ve İrfân”a verdiği değeri görme adına geçmişe uzanalım, “Kur’an ve Sünnet İşığıyla”da konumuzu aydınlatalım dedik. Osmanlının mânevi bânisi Şeyh Edebali hazretleri özelde Osman Gâziye, genelde ise herkese; “Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini şaşırmayasın!” diye tavsiyede bulunmuyor mu?.. Elbette ki geleceğe ışık tutma (projeksiyon olma) adına geçmişe bakacağız, zaman-zaman şanlı tarihimizle de övüneceğiz, bu bakışla beraber geçmişten ilhâm alarak “yeniyle koruyamasını” da bileceğiz. Aksi takdirde geçmişin şerefiyle övünmenin bizlere hiçbir faydası olamayacağını da bilmemiz icap eder… Yusuf KAPLAN’ın; “Tarih, geçmiş’le ilgilidir ama gelecek’le ilgilenir. Geçmişlerini bilmeyenler, geleceğe yürüyemezler.” tespitini de kulağımıza sırga edeceğiz. Geçmişi “Kur’an ve Sünnet”le müzeyyen bir toplum olduğumuzu da asla ve kata’ unutmayacağız elbet!..
Aynı
zamanda “İlim aklın ibadetidir.” Ve dahi Hak ile Bâtılı ayırmanın en önemli yolu
ilim ve irfanla mümkündür. İlmin artması insana bir yük değil, tam aksine onu
yücelten bir erdem, bir fazilettir. Bu mânâda ilk aklımıza gelen isim ise; Ebû
Hanîfe’nin önde gelen talebesi, müctehid hukukçu ve ilk kadılkudât olan İmam-ı
Ebû Yûsuf’dur. Şöyle ki; “İmam-ı Ebû Yûsuf fazilet sahibi bir kişi
olarak tanınır. Ebû Yûsuf, ilmin ve ilim sahibinin üstün mevkiini insanlara
göstermek düşüncesiyle en güzel yerde oturur, en güzel şekilde giyinir, en
değerli takımlarla donatılmış atlara binerdi. Bu davranışını yadırgayanlara da,
‘BİR TERZİ ÇOCUĞUNUN İLİM SAYESİNDE NERELERE KADAR YÜKSELEBİLDİĞİNİN HERKES
TARAFINDAN GÖRÜLMESİNİ İSTİYORUM’ diye cevap verirdi.” (DİA, “Ebû
Yûsuf,” maddesi) Belki de bu yüzdendir ki, merhum Mahir İZ hoca; “Tekrar
dünyaya gelsem yine ‘muallim’ olurdum.” diyerek öğretmenlik mesleğinin
önemine vurgu yapmış vefatından sonra da “Muallim
Mahir İZ” olarak rahmetle yâd edilmiştir. Peygamber efendimiz (s.a.v.) bununla
ilgili hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır; “İlim öğrenene ve öğretene Allah
(c.c.), melekler, yer ve sema ehli hatta yuvasındaki karınca ve balıklar dahi
DUA eder!..”
İnsanın ilmi ve bilgisi arttıkça eş zamanlı olarak tevâzuu
da artmalı, ahlakı da olgunlaşmalıdır. Aksi
takdirde ahlaka nüfuz etmeyen kuru bilgi de onu taşıyana bir yüktür. Yüce Rabbimiz ilmiyle amel etmeyenlerin
durumunu “ciltlerle kitap taşıyan eşeğ”e (Cuma Suresi, 5)
benzetmektedir. Dolayısıyla kendisiyle amel edilen ilimde sahibini irfana
götürür. Yusuf KAPLAN’ca ifade edecek olursak; “İlim+Ahlak=İrfan”
diyebiliriz. Bizim medeniyetimize göre
ilim sadece “GÜÇ” değildir. Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ Londra’da ki bir
hatırasını şöyle anlatır. “Londra’da bir Üniversite üzerinde ‘İLİM
GÜÇTÜR’ yazar… Ben derim ki; ‘KELİMETÜ HAKKİN YURÂDU BİHA’L-BÂTIL.’ Yani; SÖZ
HAK, MAKSAD BÂTILDIR… Oysaki ‘İLİM, AHLAK VE MESULİYETTİR’ demek daha maksada
uygun olurdu…” Evet, ahlakla bütünleşmeyen ilim yalnız cehalet ve fesat
doğurur. Cengiz
NUMANOĞLU bu hakikati şöyle dile getirir; “Âlim sanma, her gideni mektebe, / Ahlâk
yoksa yok ilimde mertebe. / Ne fark eder; tut ki, cübbe giydirsen, / Paye
(rütbe) versen, kitap yüklü merkebe?..” Kalemin feryadı belki de bundandır;
“Kalem
feryat eder ağlar mürekkep, / Beni câhilin eline verme ya rab!..
/ Lütfün’la
âlime çevir yolumu, / Kırma ne olur kanadımı kolumu…”
Bütün
bunlarla beraber ilk emri “OKU” olan dinimizce ilmin zıddı “cehâlet,
bilgisizlik” ise şiddetle kınanmıştır. Zümer Suresi 9. Ayette; “قُلْ هَلْ
يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ - De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur
mu?” buyrularak ilmin
faziletine cehâletin ise bir noksanlık, bir eksiklik olduğuna vurgu
yapılmaktadır. Hatta birisine beddua
olarak “Allah (c.c.) seni câhil
bıraksın!” denilmesi ona kötülük olarak yeter düşüncesindeyiz. Çünkü
cehalet onarılmayan bir yaradır. Eduard
BERGUİER; “Yalnızca kültürlü insanlar öğrenmeyi sever. Câhiller ders vermeyi
tercih eder.” tespitiyle tam da günümüze ışık tutmuştur. Oysaki “Cahil insan kendinin bile düşmanı iken,
başkasına dost olması nasıl beklenir.” Hz. Mevlana: “Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol!”
diye uyarırken, İmam Gazali ise; “Câhillerle
tartışmaya girmeyin, zira ben hiç yenemedim!” diyerek
cehaletin ne kadar kör bir kuyu olduğunu vurgulamakta ve sonra ki nesilleri de
tembihlemektedir.
Âlim kişi Allah’a karşı itaatkâr olur; câhil kişi
ise daima isyankârdır. Bu kör isyânın
neticesin de ise düşüklük ve ahmaklıktır. Yaptıkları hataları görmedikleri gibi
hatalarının düzeltilmesinden de pek hazzetmezler. Bir kelam-ı kibarda ifade
edildiği gibi, “Bir aptalın/câhilin
hatasını düzeltmeye kalkmayın, sizden nefret edecektir. Bir bilgenin/âlimin
hatasını düzeltin, size minnettar kalacaktır...” İslam öncesi döneme “Cahiliye Dönemi” denmesi hiç de tesadüfî değildir. Bu cahiliye
toplumu İslam ilkeleriyle “Asr-ı
Saadet”e dönmüştür. Yeniden terakkimiz için o ruhu, deyim yerindeyse
o “iksiri” bulmamız icap etmez mi?..
Son olarak “ilimde merhamet, cehaleti teşviktir” diyor, 2016-2017
Eğitim-Öğretim yılının hayırlara vesile olmasını temenni ediyor ve bu muhteşem bir tespitle nihayete
erdirmek istiyoruz:
“Bilmeyen ve bilmediğini bilmeyen (cehl-i
mürekkeb) bir ‘APTALDIR.’
Ondan sakının!..
Bilmeyen
ve bilmediğini bilen bir ‘ÖĞRENCİDİR.’
Ona öğretin!..
Bilen ve
bildiğini bilmeyen ‘UYKUDADIR.’
Onu uyandırın!..
Bilen ve bildiğini
bilen ‘AKILLIDIR (ÂLİMDİR).’
Onu izleyin!..”