Azad DADAYEV
Yavuz BAHADIROĞLU,
Nâm-ı diğer “Tarihi Sevdiren Adam”ın Konya’da düzenlenen “OSMANLI MAHALLE
KÜLTÜRÜ VE AİLE YAPISI” isimli konferansından “NOT DEFTERİ”mize yansıyan “OLAY,
ŞİİR, VECİZE VE KELAM-I KİBARLARI,” faydalı olması temennisiyle sizlerle de
paylaşmak istedik.
(HATIRLATMA: Not alma sistemiyle kaleme alındığı için bazı
cümleler bağlamdan kopuk olabilir, af buyurun)
Bizim mimarimiz
yatay mimaridir, dikey mimari değildir. Dikey mimari Avrupai’dir...
Bizim mahalle
kültürümüz vardı. İnsan sadece kitap ve okulla yetişmez. Ecdâd Allah (c.c.)
merkezli bir hayat yaşardı. Mahallerimiz camii etrafında giderek çoğalırdı. Maalesef
bugün Camiler arttıkça fonksiyonu daha da kısırlaştı...
Osmanlıda hayat;
“CAMİİ,” “HADİS” ve “AYET” merkezliydi... Yani mahalleyi yöneten imamlardır...
Ayrıca Cami’lere bakarsanız büyük bir ihtişam görürsünüz. Mesela; “VAV”ı
saatlerce seyredebilirsiniz. Bizim medeniyetimizde tablo yoktur, bizde duvar
tabloya dönüşmüştür. Duvara asılan tablo da Avrupa’dan ithaldir…
Bugün selamımız.
“GÜNAYDIN,” “TÜNAYDIN;” “Allah’a ısmarladığımız,” “ESEN KAL;,” ha bide “BYE”
diye bir şey çıktı başımıza... Bizim dinimizde selam, akabinde kelam var
gençler!.. Diğerleri ise tamamen bizim ruhumuza uymayan dışarıdan ithal “RUHSUZ”
kelimelerdir…
Bizim bir “MAHALLEMİZ”
ve mahalle kültürümüz vardı. İşte bu mahalle’miz, önce “APARTMAN,” akabinde “SİTE”
ve daha sonra ise “REZİDANS” oldu… Derken; artık birbirimizi ziyarete giderken
güvenlikten geçmek mecburiyetinde kalıyoruz. Hal böyle olunca da insanlar arası
“İRTİBAT” sıfırın da altına iniyor maalesef. Bir böyle değildik dostlar!..
Osmanlı
mimarisi yüksek tavanlıydı, yüksek tavanlı evlerde yüksek ruhlu insanlar yetişir...
Unutmayalım ki; salon, evin en geniş ve en müstakil yeridir. Bugün ise orada
bile rahat dolaşamıyoruz. Aman misafir gelir diye dağılmasına dahi izin
verilmiyor mesela… Yahu; ne zaman geleceği belli olmayan inanlara bu kadar
yatırım yapılıyor, her gün evde olanlara saygı yok... Böyle bir şey olur mu
ya!.. Salonda çay içeyim dersiniz, aman koltuğa dökülmeye… Sizin yanmanız
önemli değil... Koltuk eksenli bir bakış açısı… Eskiden ne güzel eşyalar
kullanılırdı. Bugün ise aman kırarsın takım bozulur, sanki onların kendi
içlerinde bir dayanışması var… Misafir insana gelir ve insan gibi gelir... “Komşu
ne der”den ziyade “Allah (c.c.) ne der” önemli…
Yabancı bir
yazar şöyle diyor: “TÜRKLER PEYGAMBERLERİNİ SEVER, HATTA ONUN AYAK İZLERİNİ
TAKİP EDERLER.” Bugün bunun neresindeyiz. Acaba neyi kaybettik, onu yeniden
bulmamız lazım. O değerlerimize yeniden dönmemiz lazım…
Gençler! Mevlana okunur, yenmez... Onun kitabı
olur, tatlısı yok... Konya’nın yeni
meşhur dense? Etli ekmeği değil, “MEVLANA’SI, ŞEM-İ TEBRİZİ’Sİ, SADRETTİN
KONEVİ’Sİ MEŞHURDUR” dememiz lazım. Unutmayalım ki; seyrederek, izleyerek değil,
okuyarak âlim olunur...
Oynanmış bir
oyunun (maç gibi) yorumunu yapmak kadar bedbahtçılık var mı başka yerde?..
Unutmayalım ki, sadece kılıçla değil, aynı zamanda bilgiyle büyürsün. Mesela;
Kanuni gibi... Maalesef bugün edebimiz kalmadığı için edebiyatımız da yok...
Önce, “SEN” değil, “SİZ” demeyi öğrenmeliyiz... Bu tabii ki, aile içi eğitimle
de ilişkili. Anne baba çalışınca çocukla ilgilenmeyince çocuğun iletişimin de
sorun olduğu gibi sevgi bağları da kopuyor...
BANA
DİYORLAR NEDEN YORULMUYORSUN?..
Bakın gençler!
Derdiniz olursa yorulmazsınız, o dert sizi ayakta tutar... Üstad Necip Fazıl’a
neden konuşurken öfkelendiğini sordum, dedi ki;
-“DÂVÂSI OLANIN
DERDİ DE OLUR, DERDİ OLANIN ÖFKESİ DE OLUR...” Daha sonra baktım ben de
konuşurken öfkeleniyorum. Demek ki; dâvâm varmış…
VE SON OLARAK
ŞÖYLE BİTİREYİM:
Cumhuriyet
Tarihimizin iki büyük meselesi var:
1.
Tarihi özgürleştirmek…
2.
Ayasofya’yı açmak…
Bizim için Ayasofya
önemli gençler!.. Ayasofya er, geç açılmalıdır… AYASOFYA’YA GİRERKEN
AYAKKABILARINIZI ELİNİZE ALIN!.. AYASOFYA’DA AK ŞEMSEDDİN, FATİH SULTAN MEHMET
HAN VE ŞANLI ORDUSUNUN SECDE ETTİĞİ YERE “AYAKKABIYLA” BASILMAZ, BASAMAYIZ,
BASMAMALIYIZ...