26 Mart 2016 Cumartesi

Ignaz Goldziher (4. Bölüm)

Khayala Aliyeva
editor@turkata.com


  Goldziher araştırmaları sırasında İslam’dan bahsederken sadece İslam dinini kastetmez, bu kavramı yerine göre İslam toplumunu ve İslam kültürünü ifade etmek için de kullanır.
Bu durum dikkatsizlikten değil de onun İslam’a bakış açısından kaynaklanır. Hayatı boyunca vatanının ve dininin kendisine yol gösterdiğini, “samimi katı bir yahudi” olduğunu ifade eden Goldziher, İslamiyet’i “Mekke’nin yahudileştirilmiş dini adetleri” olarak görür. Onun bu bakışı bütün çalışmalarını yönlendirmiştir. Goldziher’in metodu çocukluğundan itibaren özellikle Moses Wolf Freudenberg’den aldığı Tevrat, Talmud ve yahudi din felsefesi derslerine hakim olan Yahudilik şuuruna dayanır. Bu temel anlayışa, Yahudiliğin İslam üzerindeki tesiri konusunda doktora tezi yapmış olup (Was hat Muhammed aus dem Judenthume Aufgenommen, Bonn 1833) önce Frankfurt, daha sonra da Berlin başhahamlığında bulunan reformist yahudi din alimi Abraham Geiger’e ait eserlerin tesirlerini de eklemek gerekir. Bunlardan başka Goldziher, o dönemde İslam araştırmaları alanında yaygın olan tarihi-filolojik araştırma tekniklerini, özellikle de Heinrich Leberecht Fleischer’in yöntemini kullanarak “İslam’ın Mekke’nin yahudileştirilmiş dini adetleri olduğu” tarzındaki tezini desteklemek ve İslam’ın heterojen hususiyetini Batılı okuyuculara anlatmak istemiştir. Bunu gerçekleştirirken aksiyom olarak kullanılan bir amaç, bu amacı gerçekleştirmek için tarihi kaynaklardan seçilecek uygun malzeme ve bu malzemenin anlaşılmasında kullanılan yorum teknikleri olmak üzere üç metot kullanmıştır.
l. Goldziher’in aksiyom olarak kullandığı amaç, İslamiyet’in birkaç asır devam eden bir süreç içinde birçok faktörün katılımıyla teşekkül ettiği, köken olarak gayri mütecanis (heterojen) bir yapıya sahip olmakla birlikte sonuçta müslümanların gayretleriyle nisbeten mütecanis (homojen) bir şekle girmiş bir din olduğunu ortaya koymaktır. Goldziher, Cahiliye Arapları’nın dini kaygıları olmadığını, sadece çok seyahat eden bazı kişilerde dini uygulamalarla karşılaştıkları için sınırlı anlamda dini duyguların olduğunu, dolayısıyla İslam’ın Cahiliye dönemiyle bağlantılı olmadığı telakkisini ortaya koymakta, Hz. Muhammed’in vahiy aldığını da kabul etmediğine göre onun tevhid konusunda Yahudilik’ten, diğer konularda da Hıristiyanlık’tan etkilenerek dini bir reform hareketi başlatmak istediği iddiasına temel hazırlamaya çalışmaktadır.
2. İslamiyet Mekke’nin yahudileştirilmiş dini adetleridir, ancak Yahudiliğin kendisi değildir. Bu fark, “İslam’ın böyle bir kaynağı olmakla birlikte başka kaynaklarla desteklenerek oluşturulduğu” aksiyomu ile tamamlanır.
Goldziher, amacına uygun malzemeyi öncelikle Şii-Sünni tartışmalarını incelerken tesbit eder. Bu tartışmalarda müslüman yazarların birbirleri aleyhinde söylediklerini esas alarak kendi aksiyomu etrafında bir çerçeve oluşturur ve diğer malzemeyi bu çerçeve içine yerleştirerek yorumlar. Kendi döneminde Batı’da bilinmeyen veya henüz incelenmemiş birçok yazma eseri tarayan Goldziher, bu eserlerde işine yarayabilecek hemen bütün malzemeyi eserlerinde kullanmıştır. Ancak eserlerinde iddialarına esas kabul ederek genellemelere gittiği yerlerde dayandığı rivayet -sahih olup olmaması bir yana- ya tek bir vak‘ayı ifade etmekte, yahut ayrı zamanlarda veya yerlerde gerçekleşen olaylarla ilgili olduğu için bu genellemeleri haklı çıkarmaya imkan vermemektedir. Mesela; Goldziher, bulduğu birkaç şiiri yorumlayarak Cahiliye dönemi hakkında genellemeler yapmakta, hicri I. yüzyılda İslam’ın henüz tamamlanmamış olduğuna dair iddiasını da böyle birkaç rivayeti zikrederek demlendirmeye çalışmaktadır. Bu arada malzeme seçerken ölçünün aksiyomuna uymasına dikkat etmiş ve mesela Emevi dönemiyle bu dönemdeki oluşumları tesbit ederken Şii temayüllü Ya‘kubi ile Ebü’l-Ferec el-İsfahani’ye ait eserleri tercih etmiştir. Goldziher ayrıca, tarihi malzemede aksiyomunu destekleyecek rivayetler bulamadığı durumlarda kendi kanısına göre yorumlara başvurmaktadır.
Kısaca Goldziher tarihi rivayetlerde aksiyomunu ilgilendirecek malzeme arar, bunlara dayanarak bu yorum tekniklerini duruma göre kullanır. Eğer rivayetlerde aksiyomunun zıddını gösteren bir beyan varsa bu beyanın, ortaya çıkış sebebini göstermesi açısından kendi iddiasını desteklediğini ileri sürerek bu tip rivayetleri de kendi aksiyomu çerçevesinde mütalaa eder. Mesela; Hz. Peygamber adına yalan söylemeyi yasaklayan rivayeti onun adına yalan söylendiğinin, diğer bir ifade ile hadis uydurulduğunun kuvvetli bir delili olarak yorumlar.
3. Goldziher, söz konusu araştırma metodunu gerçekleştirebilmek için birbirinden ayrı dört alandan faydalanmakta ve bu yeni yöntemi İslam tarihine uygulamaktadır. Burada önemli olan noktalardan biri Goldziher’in genellikle, bu tekniklerin uygulandığı başka alanlarda yani Yahudilik ile Hıristiyanlık’taki uygulanış şeklini değil bu çalışmalarda ulaşılan sonuçları esas almasıdır. Onun başvurduğu yöntemler sırasıyla yahudi geleneği, efsane araştırmaları, dinler tarihi çalışmaları ve tarihi-filolojik metottan ibarettir.
Goldziher İbrani yazarların efsaneleri kullanırken sahihle sahih olmayanı birbirilerinden ayırmadıklarını sadece teorilerine uygun düşenleri kullandıklarını eleştirir. Halbuki İslami konulardaki çalışmaları daha önce eleştirdiği bu tip metodolojik hatalarla doludur. Zira kendisi İslami rivayetleri, efsane konusu ele alınırken uygulanan ve bu alanda geliştirilen anlama ve yorumlama tekniklerini kullanarak tahlil etmektedir. Goldziher bu tür yorum tekniklerine, daha çok Cahiliye şiirini açıklamak suretiyle o dönemin inançlarını amacına uyacak şekilde izah ederken başvurmaktadır. Goldziher şiire dayanarak yaptığı yorumlarda, yahudi toplumuna karşı ırkçı çoğunluğun takındığı menfi tavrı da esas alarak fantezisini sonuna kadar kullanabilmektedir. 
Goldziher’in, İslamiyet’i Hz. Peygamber zamanında tebliğ edilerek tamamlanmış bir din olarak değil, ondan sonra müslümanların kolektif gayretleri sonucunda nisbeten insicamlı sayılan bir din ortaya çıkarabilmiş bir reform hareketi olarak görmesinin arka planında Yahudilik ve Hıristiyanlık hakkında yapılan çalışmalarda ulaşılan sonuçların yatmakta olduğu anlaşılmaktadır. Esasen Goldziher günlüğünde, Muhammedanische Studien adlı eserinin gençliğinden beri kendisini ilgilendiren konuları nasıl kavradığını ifade ettikten sonra ruhunun en samimi duygularıyla Yahudiliğe bağlı kaldığını ve onun gelişimi konusunda verdiği derslerin hazırlıklarının bu eserle paralel bir şekilde yapıldığını zikreder. Mesela; Hz. İsa’nın vefatında Hıristiyanlığın henüz tamamlanmamış olması, İnciller’in sonradan teşkil edilişi, Romalılar’ın baskısı altında yaşayan ilk hıristiyanların sayısının az oluşu ve dinin tamamlanabilmesi için siyasi bir otoritenin müdahalesinin gerekliliği gibi hususlar Goldziher tarafından İslamiyet’e uygulanmış ve Hz. Muhammed’in vefatında İslam’ın henüz tamamlanmamış olduğu, ilk dönemlerde müslümanların “dinsiz Emeviler”in baskısı altında yaşadıkları, Kur’an’ın daha sonra gelen nesiller tarafından oluşturulduğunu ileri sürülmüştür. 
Dinler tarihi alanında varılan bazı sonuçları esas alan Goldziher İslamiyet’i bu sonuçlardan hareketle değerlendirmiş, Yahudilik ve Hıristiyanlık’taki, dinle dini temsil ve tayin etme yetkisine sahip bulunan ve bu nitelikleriyle dinin anlaşılmasını değil ne olduğunu belirleme yetkisini taşıdığı kabul edilen “din adamı sınıfı’nın İslam için de geçerli olduğunu ileri sürmüştür. Bu çerçevede Hıristiyanlığın ve Yahudiliğin oluşum şeklinin İslam için de aynen geçerli olduğu ön yargısı bütün araştırmalarına hakim olmuştur. Goldziher Moritz Karman’dan öğrendiği “esas amaç unutulmadan malzemeye sorulacak soruların açık ve anlaşılır bir şekilde sorulması ve muhtelif malzemenin esas amaca göre yorumlanıp yeniden inşası” şeklinde özetlenen metodu İslam’a uygulamıştır.