Buşra İpek Peker
Şüphesiz en zor şeydir çocuk büyütmek. Bu yazımı okuyan herkes daha ilk cümleden itibaren bana hak verecektir. Gözümüzün önüne hemen kendi çocuklarımız gelir ve onları büyütürken yaşadığımız zorluklar hafızamızda canlanır.
Dünyanın en zor mesleklerini icra edenler bile konu çocuk büyütmek olunca hep bir zorluktan bahseder. Nedir bizlere zor gelen? Bu soruyu kendime sorduğumda bir anne olarak çocuklarımı büyütürken karşılaştığım zorlukları sayfalarca yazabilirim. Eminim herkes kendinden bir parça bulacak, bana hak vereceksiniz. Yalnız olmadığımı biliyorum. Peki bu zorluk dediğimiz şeyler çocuklarımızın şımarıklığı, yemek yemeyişleri ya da her kışı kutu kutu antibiyotikle geçirten hastalıklar mı? Sanmam. Bence asıl zorluklar daima ileriye akan zamanın bizlere sunmuş olduğu "yenilikler" olduğunu düşünüyorum. Bu yeniliklere ne kadar ayak uydurabiliyoruz? Ben zamanın getirdiği her yeniliğe ayak uydurabilen bir yapıya sahip değilim fakat zamanın gerektirdiği gibi yaşamak ve değişen bu sisteme herkes gibi bende ayak uydurmak zorundayım. Zamana ayak uydururken kendi çocukluğumun bana göz kırptığını görüyorum. Sahi ne de güzeldi o zamanlar. Küçükken oynadığımız oyunları düşünüyorum da o oyunları oynarken toplum olmayı, toplu yaşamda birbirimize sıra vermeyi, ortak sevinçleri ve ortak hüzünleri, en önemlisi birimiz düşüp yaralanınca hepimizin canının yandığını anımsıyorum. Biz oyun oynadığımızı düşünürken aslında pek çok insanî değeri, bizi biz yapan o düşünce yapısını nakşetmişiz yüreklerimize. Şimdiki zamanın yeni nesil çocuklarına baktığımda bu duygulardan yoksun büyümeleri üzücü. Hızla akan zamanın hayatımıza kattığı pek çok yeniliklerle birlikte, bizim toplum kültürümüze uymayan, ısrarla bize iyi geleceği düşüncesi empoze edilen BIREYSELLIK gerçeğine değinmek istiyorum. Nedir bireysellik? Biz bu yabancıyı ne kadar tanıyoruz? Binlerce yıllık tarihini toplum olma bilinci ile yazmış, birlik olmanın önemini ürettikleri her esere işlemiş olan atalarımız bireyselliği hayatlarına katmışlar mıdır? Hem de öyle güzel kalmışlar ki her bireyin özel olduğunu, bir çocuğun akranlarına benzemek zorunda olmadığını bilip, bu bilinç ile yetiştirmişler evlatlarını. Peki bu bireysellik zamanın bize getirmiş olduğu yenilik değil miydi? Nereden bilsin atalarımız dediğinizi duyar gibiyim. Aslında bize yabancı olduğunu düşündüğümüz bireyselliğin temeli saygıya dayanıyor. Atalarımız evlat yetiştirirken çocuklarının yatkın olduğu alanları tespit eder ve kendi alanında en iyisi olması için titizlikle yaklaşırlarmış. Elbette ki zaman onlar için de hızla akıp yenilikler getirdi ve bu yeniliklere uyum sağlamaya zorladı hepsini. Onlar da kuşak çatışması yaşadılar elbette. Bunu taş lahitlerdeki yazılarda bile görmek mümkün. Kuşak çatışması dediğimiz şey hep var oldu ve var olmaya devam edecektir. Gelelim
çocuk büyütme esaslarına... Yaklaşık 9 milyar insanın var olduğu bu devirde
farklılıkların olması gayet tabiidir. Bunu inkâr etmek yersiz olacaktır. Demem
o ki; biz farklıyız, her birimiz ayrı bir birey, ayrı bir hayat hikayesiyiz.
Bizi özel kılan şey farklılıklarımız. Farklı olmasaydık şayet, bir fabrikada
üretilmiş aynı fonksiyonlara sahip sıradan bir ürün gibi olmaz mıydık? Olurduk
elbet. Peki nedir bizdeki tek tip çocuk yetiştirme telaşı? Oğlumun arkadaşı
gibi matematiğe müziğe yetenekli olmaması veya sağlıklı besinler listesindeki
aynı gıdaları sevmiyor oluşu beni neden kızdırıyor? Neye göre sağlıklı orası da
tartışılır.. Örnek vermem gerekirse yıllarca tereyağı kalbe zararlı diyen
doktorların günümüzde tereyağını rahat bırakması olabilir. Hani zararlıydı
neden simdi doğal yapılmış tereyağı övülür oldu diye sormak istiyorum.
Anlatmak istediğim şey "yararlı-zararlı"
ifadeleri zamana göre değişiyor. Bunun içindir ki bize dayatılan bu yenilikleri
sanki kendi düşüncelerimiz gibi benimseyip çocuklarımıza zorla uygulamaya
calismayalim. Her çocuk ve büyüme süreci ayrı bir serüven. Onların bireyselliğine
saygı duyarak, farklılıkları ile kabul ederek, sonsuz sevgimizi vererek
büyütmeye çalışırsak aslında sorun gibi gözüken pek çok pürüzün yok olduğunu göreceğiz.
Bireyselliği kabul edip, toplum bilincinden uzaklaştığımızda çocuklarımızı ve
kendimizi kalabalıklar içinde tek kişilik hayatlara hapsediyoruz. Sorun da tam
burada başlıyor. Bireysellik olarak adlandırdığımız küçük bencil duygularla
çevrelediğimiz modern yaşam bizi yalnızlığa iterken çocuklarımız da bu durumdan
nasibini alıyor. Bu sebepledir ki çocuk büyütmek çok zor ve meşakkatli hale
geliyor. Günümüzün bize dayatmış olduğu bencil bireysellikten sıyrılıp birlik
içinde yaşamanın bilincine vararak çocuk büyütmeye başlarsak daha anlayışlı,
saygılı, topluma faydalı bireyler yetiştirmiş olacağımıza inanıyorum. Bu
kendimizce atacağımız küçük bir adımın neticesi olarak karşılaştığımız
zorlukların pek çoğunun ortadan kalkacağı kanaatindeyim.
Demem odur ki çocuk büyütürken kendi içimizdeki
küçük çocuğu hatırlayarak yaklaşmalıyız evlatlarımıza. Nasıl ki içimizdeki
çocuk ilgi ve sevgiye muhtaç ise evlatlarımızın da en büyük gereksinimi onlara
vereceğimiz koşulsuz sevgi ve kişiliklerine gösterecek olduğumuz saygıdır. Bunu
yapmayı başarırsak eminim çocuk büyütmek zor kalıbından sıyrılıp eşsiz bir
deneyime dönüşecek.
Güzel deneyimler yaşamamız dileği ile...