4 Ağustos 2018 Cumartesi

Ah...Ah Ahıska!!

Gülşen Yılmaz
Coğrafya kaderdir.” der İbn-i Haldun 1389 senesinde yazdığı Mukaddime’ sinde…
Tabii ki o bunu söylerken böyle iki kelimeye sığdırmakla yetinmez. Öyle bir irdeler ki konuyu, iklimin bölge insanının ruhuna, duruşuna nasıl tesirler bıraktığını, Arz-ı Küre’deki bu farklılığın insana nasıl tezahürleri olduğunu en mükemmel şekilde betimler. Tüm bunlar sayesinde bazı milletlerin refah içinde yüzerken bazı milletlerin sefalet içinde yaşadığını anlatır. Fakat eserde şunu da görürüz ki milletler nasıl yaşalarsa yaşasınlar toprakları için ellerinden geleni yaparlar.
Aslında şöyle bir bakıldığında yeryüzündeki bütün o savaşlar, sürgünler, soykırımlar, sömürgeler, kendinden olmayana nefret zamanların ötesine geçen bu eserde yazan coğrafyanın kaderi ile ilgilidir.
Bu kaderi yaşayan Ahıska Türkleri belki de tam da bu kaderi yaşadı. Şimdiki Gürcistan’ın Ahıska Kenti’nde bir gece gece vakti Sovyet askerleri tarafından, “Almanlar geliyor, sizi güvenli bölgeye almamız gerekecek.” denilerek yaka paça evlerinden çıkarıldılar. Hem de kendi elleriyle yaptıkları demiryolunun kendilerine mezar olacağını bilemeden...
Sovyetler biliyorlardı ki böyle bir gerekçe sunmasalar vatanını kendinden çok seven Ahıska Türkleri’ni kolay kolay oradan çıkaramazlardı. Rusların sürgünü yaparken akıllarından geçen düşünce belliydi. Eğer ki II. Dünya Savaşı’nda Türkiye ile karşı karşıya gelirsek Ahıska Türkleri onların tarafına geçer. Bu bir varsayımdı ve varsayımlar üzerine yola çıkarılan 120 binden fazla Ahıska Türkü, geri döneceğiz umuduyla soğuk yük vagonlarında açlık ve sefaletle baş başa bırakıldılar. Acı yolculukta 17 bin Türk hayatını kaybetti. Acımasız Rus askeri yolculukta ölen Türkleri gözlerini bile kırpmadan Kafkas Dağları’ndan aşağıya attılar. Cenazelerinin bir mezarı olsun isteyen Türkler, ölen yakınlarını sessizce kucaklarına basıp gittikleri yere götürdüler.
Stalin’in Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan’a sürdüğü Ahıska Türkleri’nin bunca cefadan sonra tek istedikleri sular durulduktan sonra yurtlarına dönmekti. Ama olmadı! Çünkü Rusya, Ahıska Türklerinin, sürüldükleri ülkelerde asimile olup gitmelerini istiyordu. 1958 yılında yurtlarına yakın olmak için bazı Ahıska Türkleri Azerbaycan’a geldiler. Burada da boş durmayıp defalarca yurda dönüş için başvurularda bulunsalar da Rusya tarafından bir türlü kabul edilmedi. 1989’da Özbekistan’ın Fergana Kenti’nde yaşanan ‘Fergana Olayları’ onlar için ikinci bir Stalin faciası oldu.
Hali hazırda içlerinde Türkiye’nin de bulunduğu on farklı ülkede yaşamlarını sürdüren Ahıska Türkleri’nin sorunlarına çözüm bulunamadı. Türkiye her ne kadar Ahıska Türkleri’ne vatandaşlık verse de onların tek isteği bir şekilde vatanlarına tekrar yerleşebilmek…
Kendinden olmayana yapılan bu zulüm ilk değil ya da son olmayacak. Son olması için insanlığın okuması gerek, ufkunu açması dar kafalı, ırkçı söylemleri bir kenara bırakması gerek. Arz-ı Küre’nin son gününe kadar nefret kusmaktansa bir saniye tefekkür etmesi gerek!
Bence artık şu mürekkebi elimize bulaştırmalı… Harflerin arasında yok olmalı…