Azad DADAYEV
Başlıktan mülhemle şöyle de devam
edebiliriz:
Bir belgenin hikâyesi,
Şeyh Ahmed risalesi…
Neyin nesi, kimin fesi?
Evet, yan taraftaki belge
(üzerinden yaklaşık bir asır geçtiğine göre belge diyebiliriz herhalde) Rahim
ŞAKİROĞRU kardeşim tarafından bendenize intikal etti. O da “Yüksek
Lisans Tezi”yle ilgili araştırma yaparken şu an
Azerbaycan/Saatlı/Şirinbeyli Köyünde meskûn Ahıskalı Hasanova ZÜMRÜT
nineden aldığını söyledi. Nineye bunun ne olduğunu sorduğunda ise; ona da
birisi tarafından verildiğini, Kuran’dan bir yazı olabilir düşüncesiyle hâlâ
muhafaza ettiğini söylemiş. Demek ki; belgeyi “veren el” nasıl
tembihlemişse, araya yaklaşık 70 yıllık Sovyet Rejimi, “72 yıllık sürgün
hayatı”nın girmesi dahi mezkûr belgenin kaybına yol açmamış. Bu aynı
zamanda Ahıskalıların dini konulara ne kadar titiz davrandıklarının da bir
göstergesi olabilir. Ayrıca din düşmanı “Sovyet Rejimi Dönemi”nde
dini ayakta tutma adına “Kuran-ı Kerim” ve “Mevlid-i Şerif”leri
kırk bohça içerisinde muhafaza ederek gizliden okumaları da buna misal teşkil
edebilir…
Evet, yeniden belgeye
gelecek olursak belge İslamî yazıyla, yani Osmanlıca ve el yazısıyla kaleme
alındığı için dikkatimizi çekti. Osmanlıca olduğu için muhtemelen dil devrimi
öncesine (ki, mezkûr dil devrimini 1929 ve 1939 olmakla iki kez yaşadık.
Şöyle ki; 1929’da Latin alfabesi kullanılmaya başlanmış, 1939’da ise Latin
alfabesi de kaldırılarak Rus-Kiril alfabesinin kullanılması mecbur tutulmuştur),
yani XX. yüzyılın evvellerine ait olması muhtemeldi. Bir umut tarihi bir belge
olabilir düşüncesiyle okumaya gayret ettik. Her ne kadar okuma çabası içerisinde olduksa
da ilk önce bir şey anlamadık doğrusu. Çünkü belge “ŞEYH AHMED” diye
birisinden bahsetmekte ve bağlamından kopuk cümleler içermekteydi. Metni aynen
verecek olursak metin şöyledir:
“YA ŞEYH AHMET BENİM
HALIMDAN HABERDARMIŞSIN. BENİM ÂSİ ÜMMETİM NE KEYFİYETTE KALDILAR. ALLAH
KORKUSU KALMADI. ALLAH’TAN KORKMAZ OLDULAR. BENDEN HAYÂ EDİP UTANMAZ OLDULAR.
EVEZ GELDİ ACABA NEDİR DEYÜ AKLIMI BAŞIMA CEM’ EDİP AYAK ÜZERE DURDUM. EL
BEKLEDİM DİVAN ETTİM. DEDİ YA ŞEYHİ AHMED, HAK TEÂLÂ HAZRETLERİNE YÜZÜM KALMADI
VE DAHİ MELAİKEDEN HİCAP EDER OLDUM, ZİYADE GÜNAHLARI AŞTI, ANAYA-ATAYA RAĞBET KALMADI, FAKİR HALİNDEN
BİLMEZ OLDULAR, ÇALGIYA RAĞBET EDERLER…”
Bu okuma aşamasından
sonra bazı kelimelerden yola çıkarak “İSAM (İslam Araştırmaları Merkezi)
Kütüphanesi”ni ve “İSAM İlahiyat Makaleler Veri Tabanı”nı
taramaya başladık. İSAM Kütüphanesinde Yusuf Ziyaeddin ERSAL imzalı “Şeyh
Ahmed Vasiyetnamesinin Tenkidi” diye bir esere rastladık.
Yukarıda belge diye
nitelediğimiz o yazı bir vasiyetnameymiş meğer. Hem de “ŞEYH AHMET
VASİYETNAMESİ” ismiyle meşhur bir vasiyetname… Her ne kadar
hayalimiz suya düşse de merakımızı dindirme adına, bu sefer “NE
VASİYETNAMESİDİR?” diye araştırmadan edemedik.
PEKİ, NEYİN NESİ, KİMİN
FESİ… ŞEYH AHMET VASİYETNAMESİ?..
Araştırdığımız
kadarıyla “ŞEYH AHMET” isminde bir zat Hz. Nebi’yi rüyasında
görüyor, güya Peygamber Efendimiz (s.a.v.) aşağıda da metnini vereceğimiz
mektubu onun vasıtasıyla Ümmet-i Muhammed’e gönderiyor. Bu metin bilindiği
kadarıyla takriben bir asırdan beri İslâm âleminde dolaşmaktadır. Prof. Dr.
Ali BİRİNCİ, “Tarih Yolunda; Yakın Mazînin Siyâsî ve Fikrî Ahvâli”
isimli eserinde “HER DEVİRDE YASAKLANMIŞ BİR RİSÂLE; ŞEYH AHMET VASİYETNÂMESİ” ismiyle
vasiyetname hakkında geniş bilgi vermektedir. Buna göre metin ilk defa 1896 (Hicrî,
1314) yılında görülmüş ve hemen yasaklanmış olmasına rağmen halk arasında
rağbetle karşılanarak “Halk İslâmı” nezdinde en çok okunan üç-beş
eser arasında yer almış… (Aynı eser, ss. 246-25)
Daha geniş bir şekilde ifade
edecek olursak şöyle ki; “ŞEYH
AHMED” diye isimlendiren bu zât-ı muhterem, bazen Hz. Peygamber
Efendimiz’in Medine’deki kabrinin türbedarı, bazen de mescidin hatibidir. Ne
zaman yaşadığı, tarihi bir kimliğe sahip olup olmadığı bilinmemektedir. Ama şu
var ki; İslâm dünyasında ne zaman bir kriz çıkarsa, ortalığa “ŞEYH AHMED
VASİYETİ” denen işte bu ilginç metin yayılıvermiş. Konu hakkında bir
yazı kaleme alan Ahmet Turan ALKAN şöyle devam etmektedir: “Birinci Dünya
Harbi yıllarında henüz internet haberleşmesi olmadığı için bu garip mektup, ‘ŞAPİROGRAF’
teknolojisiyle çoğaltılarak el altından sağa sola dağıtılırdı. Bunlardan bir
nüshayı, rahmetli halamın ‘AHMEDİYE,’ ‘KESİK BAŞ DESTANI,’ ‘MEVLİD-İ ŞERİF,’ ‘EVRÂD’
ve ‘YUNUS DİVÂNI’ gibi ‘KİTAP’ ve ‘RİSÂLELERİ’ sakladığı ‘KARA ÜZÜM SANDIĞI’nda
gördüğümü hatırlıyorum…”
MEZKÛR VASİYETNAMENİN
BİR BAŞKA NÜSHASINDA İSE BİRAZ DA “TEHDİT” İÇERİKLİ AYNEN ŞU İFADELER YER
ALMAKTADIR:
“Ya Şeyh Ahmet! Evvela
ana ve babalarına âsi oldular ve zekâtlarını men ettiler, hacı olup haram
yemeyi adet ettiler, herkes nefsinden başka bir şey düşünmedi, yüzlerinde hayâ
kalmadı. Dünya malı ile nasip olan tartılarına hıyanet etmeyi adet ettiler…
Ya Şeyh Ahmet! Benim
ümmetlerime haber eyle, yaptıkları günahlardan Tevbe ve istiğfar etsinler,
namaz kılsınlar, zekât vermesini adet etsinler. Ya Şeyh Ahmet! Ümmetlerime
haber eyle ki, kıyamet alametleri zuhur ediyor. Hak Teâlâ’ya asi olmasınlar.
Çok yakın bir zamanda üç gece güneş tutulacak, üç günden sonra mağripten doğup
maşrika batacak, Kuran-i Kerim insanların gözüne gözükmeyecektir. Ümmetime
söyle günahlarına Tevbe etsinler, yakın bir zamanda İsa’nın (a.s.) inmesi zuhur
edecek. Ya Şeyh Ahmet! Ümmetime haber eyle, Kudret kalemiyle her kim bu vasiyetnameyi
bir köyden bir köye, bir kazadan bir kazaya, bir ilden bir ile bir devletten
bir devlete gönderirse Huzur-u mahşerde günahları affedilir. Hazret-i Muhammed
Mustafa’yı şahsi ile görmüş olur. Kim vasiyetnameyi işitip de yazmazsa bir köye
veya bir başka yere göndermezse, yüzü kara ola!..”
Arkadaşlarla konuyu
istişare ederken Senan KAZIMOV kardeşimiz benzer içerikli bir mektubun
1999-2000 yılları arasında Azerbaycan / Berde İlinde de yayıldığını, hatta
halkın “AMAN BAŞIMA BİR BELA VE MUSİBET GELMESİN” diye el
yazısıyla çoğaltmaktan bizar olduklarını söyledi. Demek ki, her devirde
varlığını sürdürmüş bir vasiyetnamedir.
Vasiyetname hakkında
konuya vakıf hemen bütün münevverler aleyhte hüküm vermişlerdir. Nitekim
onlardan birisi de Prof. Dr. Hayrettin KARAMAN hocadır. Anne tarafından
Ahıskalı olan Prof. Dr. Hayrettin KARAMAN hoca’ya da vasiyetname hakkında
sormuşlar, kesin bir tavırla “tekzip” ederek şöyle cevap vermiş: “Bu
vasiyetname, küçük farklarla benim çocukluğumdan beri elden ele dolaşır. Bazılarında
‘YAYMADA KUSUR GÖSTERENLERE AĞIR TEHDİTLER’ de bulunduğu için insanlar
korkarlar ve birbirlerine nakleder dururlardı. Medine’de türbe-i şerif diye bir
yer ve o yerin hatibi yok. Efendimiz'in türbesi kastediliyorsa bunun da
hatipleri eskiden beri biliniyor ve onlardan böyle bir
vasiyetname haberi çıkmamıştır…” (Bkz; http://www.hayrettinkaraman.net/yazi/hayat2/0267.htm)
YA BUGÜN…
Teknolojinin
gelişmesiyle tabiri caiz ise “Şeyh Ahmet Vasiyetnamesi” veya
“Şeyh Ahmet Risalesi” de çağ atlamıştır diyebiliriz. Nasıl mı? Hemen her kes zaman-zaman garip mesajlarla
karşı karşıya kalmıştır. Ne bileyim efendim, bir mesaj alırsınız içerik aynen
şöyle; “Bu mesajı Mekke-yi Mükerreme’de Kâbe-yi Muazzama’nin önünde
yazıyorum, eğer 15 kişiye göndermezseniz 3 ay içerisinde kötü bir olayla
karşılaşacaksınız.” Dikkat buyurun Kâbe önünde dua edecek yerine
üşenmeden mesaj yazma zahmetine katlanıyor zât-ı muhterem? Hâlbuki bu gibi
tuzaklara düşmememiz icap eder…
Hulâsâ, çoğaltılması ve
başkalarına da ulaştırılması hakkında lânet hükümleri içeren bu gibi karanlık risale,
metin, mesaj ve pasajlara asla itibar edilmemesi gerektiğini bir daha
hatırlatır ve en son aldığımız “Şeyh Ahmet Risalesi” içerikli mesajla
bitirmek isteriz:
“Senden bir şey
isteyeceğim bunu dikkatlice oku ve moralini bozma!.. el-Hayyu, el-Kayyum,
er-Rahim, er-Rahman. Allah (c.c.) hiçbir zaman yanılmamıştır… Bu mesajı ben
hariç 15 kişiye gönder yarın güzel haber alacaksın, eğer göndermezsen
şanssızlık 15 sene peşini bırakmaz. Bunu sakın erteleme!..”
(Korku filmi gibi mübarek!..)