editor@turkata.com
Oryantalizm ve oryantalist kelimeleri;
“doğu, şark” anlamına gelen orient
kelimesinden türemiştir.
Doğu dillerini bilen uzmanı, Doğulu toplumların
gelenekleri, görenekleri ve coğrafyaları hakkında bilgi sahibi akademisyeni ya
da Doğulu toplumları resmeden ressamı tanımlamak için oryantalist sözcüğü kullanılsa da, Oryantalizmi, genellikle, masum
bir akademik merak saikiyle oluşturulmuş bir araştırma disiplini olarak
değerlendiren bu türlü yaklaşımların dışında, Hıristiyan misyonerliği ve
Avrupalı sömürgecilikle iş birliği içerisinde değerlendiren yaklaşımlar da
mevcuttur. Edward W. Said[1]
Oryantalizm: Sömürgeciliğin Keşif Kolu isimli
kitabında oryantalizm hakkında: “Oryantalizm Şark ile uğraşan toplu
müessesedir; yani Şark hakkında hükümlerde bulunur, Şark hakkındaki kanaatleri
onayından geçirir, Şarkı tasvir eder, tedris eder, iskan eder, yönetir;
kısacası ‘Doğu’ya hakim olmak, onu yeniden kurmak ve onun amiri olmak için
Batı’nın bulduğu bir yoldur.” demiştir.
Dünyanın Doğu’su ile Batı’sı arasındaki
sınırın nereden başlayıp nerede bittiğinin cevabı çok net değildir. Bir görüşe
göre “Asya”, “asu” (doğu) ve “Avrupa”, “ereb” (batı) kelimelerinden türemiştir.
7. yüzyılın ortalarından itibaren Doğu’nun büyük bir kısmının Müslümanların
eline geçmesiyle bu kavram yeni bir şekil almıştır. 1096-1291 yılları arasında
dokuz defa gerçekleşen Haçlı seferleri zamanında ise, Doğu denince daha ziyade
İslam Dünyası anlaşılmıştır. Türkler Anadolu ve Balkanlar üzerinde hakimiyet
kurduktan sonra Osmanlı İmparatorluğu da Doğu kavramının kapsamına girdi.[2]
Oryantalizmin
temeli “biz-onlar” ayrımına dayanır. Oryantalizmin inceleme alanı her ne kadar
Bütün Doğu’yu kapsıyor gibi görünse de, Edward
Said’in de dediği gibi gerçekte
İslam’ı, İslam tarih ve coğrafyasını konu edindiği, oryantalistlerin ortaya
koyduğu çalışmalardan anlaşılmaktadır.
İslam’a yönelik
pek çok oryantalist araştırmanın arka planında: Müslümanların “değerleri”
hakkında şüphe uyandırmak, İslamiyet’i asılsız ve ya yetersiz gösterip,
Batı’nın üstünlüğünü zihinlere yerleştirme, kendi toplumlarını İslam’ın
etkisinden uzak tutma, İslam ve Müslümanlar aleyhine ortaya koydukları bilgi ve
düşünceleri ülkelerinde yaymak suretiyle, İslam’ın özenilecek, benimsenecek bir
din olmadığını, kendi dinlerinin daha üstün ve kendilerine yeterli olduğunu,
kendi halklarına telkin etmektir.[3]
Batı’nın İslamiyet üzerindeki gerçek
akademik çalışmaları, 12. yüzyılın ortalarından itibaren ve ilk iş olarak da
Kur’an-i Kerim’i tercüme etmekle başlamıştır.
Bu çalışmaları Cluny Başrahibi
Pierre le Venerable (1156) -İspanya kralı tarafından İspanya’ya davet
edilmiş bir Fransız olan Muhterem Peter-
başlatmış; kurduğu bir ekibi, “İslam’a yapılacak entellektüel savaş için
ilmi temel oluşturacak bir dizi çalışma” yapmakla görevlendirmiştir. Bu
çalışmanın ilk ürünü de, Kur’an’ın 1143 yılında tamamlanan Latince çevirisi
olmuştur. Heyet hem de birçok Arapça metni de tercüme etmiştir. Daha çok
polemik amaçlar güden parçalar yazılmış ve hiçbir tefsir yapılmamıştı. Pek çok
hatasının bulunmasına karşın bu Kur’an tercümesi İslam araştırmalarında bir
dönüm noktası olmuştur. 1698’de İtalyan Ludovico
Marraci’nin yaptığı tercümeye kadar Avrupa dillerindeki diğer tercümelere
kaynaklık eden bu eserle birlikte Batı dünyası, ilk defa ciddi bir İslam
araştırması için malzemeye ve araca sahip oluyordu.[4]
Haçlı Seferleri sonrası Avrupa’daki
bütün mücadele ve amaç savaşla ya da savaşsız İslam’ın inanç ilkelerini
çürütmekti. Bu nedenle İslam’ı daha derinden tanımak, bunun için de dil bilmek
gerekliydi. Bacon, Lull ve başka
kilise mensuplarının 1250’lerden beri sınırlı fakat ısrarlı bir biçimde talep
ettikleri dil okulları, 1312’de ani bir kararla Viyana Konsülü’nde Batı
kilisesinin resmi politikası haline geldi. Bu karara göre Paris, Oxford,
Bologna, Avignon, Roman Curia ve Salamanca’da Arapça, Grekçe, İbranice ve
Süryanice kürsüleri kurulacaktı. Bu dönemde, ilk dönemin İslam’a karşı
saldırgan tutumuna geri dönüldüğü görülür. İslam’ın çürütülmesi için Kur’an-i
Kerimin incelenmesi gerektiğini düşünen ve bunun için de sağlıklı bir Kur’an
tercümesine ihtiyaç duyan Kardinal John
Segovia (1400-1458) da bu uğurda birçok çalışma yapmıştır.
16. Yüzyıla
gelindiğinde Doğu’yu gezen seyyah ve misyonerlerin sayında artış gözlemlenir.
Bunun nedeni siyaset ve ticaret idi. Bu dönemde İslam’la ilgilenme sistematik
bir karalama özelliği göstermez. Bu şartlar altında Avrupa’da ilk Arapça
kürsüsü Paris’te College de France’da
1539 yılında Guillaume Postel[5]
(1510-1581) adına kurulur. O Müslüman Doğu’nun sosyal yapısı, dini ve dili
üzerine çalışmış ve eserler vermiştir.
17. yüzyılda Hollanda Doğu
çalışmalarında lider bir konum kazanmıştı. 1613’te Leiden Üniversitesi'nde
Arapça kürsüsü oluşturuldu ve başına Thomas
Erpenius[6] (van Erpe,
1584-1624) getirildi. Erpenius
Klasik Arapça üzerine Avrupa’da kaleme alınmış ilk bilimsel metotlu gramer
kitabı sayılan ve Arapça eğitiminde iki yüzyıl süreyle Batılı araştırmacıların
yegane müracaat kaynağı olan Grammatica Arabica
(1613) eserini kaleme aldı.
Aydınlanma Çağı
(17.-18. yüzyıllar)’nda Doğu’ya bakış, Orta Çağlar kadar düşmanca olmasa da
İslam’a yöneltilen eleştiriler hala devam ediyordu.[7]
XIV Louis 1691 senesinde şark harflerini ihtiva eden bir
krallık matbaası kurdu. Doğudaki yazmaları toplamaları için alim ve misyonerler
gönderdi. Önceleri kilise ve krallar tarafından dini yaymak için kullanılan
oryantalizm yeni bir veçhesini bu devirden sonra aldı. O da diplomasinin
yardımcısı olan siyasi ve ticari hulul politikasıydı. 18 Kasım 1669 tarihli
krallık konseyi kararı ile Fransa’da doğmuş altı genç İstanbul ve İzmir’e Doğu
dillerini öğrenmek için gönderildi. 7 Haziran 1718 tarihli kararla da İstanbul’a
gönderilecek talebe sayısı 12’ye çıkarılmıştı. Bunların geçim masrafları
Marsilya Ticaret Odası tarafından ödenmekteydi.
Doğunun ve
İslam’ın üç büyük dili olan Arapça, Türkçe ve Farsça’yı genç Fransızlara
öğreterek onlardan bir tercüman yetiştirmek fikri 1669 senesinde Colbert tarafından ortaya atılmış ve
1721 senesinde Cizvitlerin idaresi altında bulunan Louis le Grand kolejinde bir dil gençleri (dil oğlanları) şubesinin
açılmasıyla uygulama safhasına girmiştir. Paris’te 1700 senesinden itibaren
Cizvit kolejine, ekserisi Doğu’da sefaret ve konsoloshane tercümanlığında ve
misyonerlikte kullanılacak olan Ermeniler alınmakta idi. 1721’den itibaren
Ermeni talebe yerine, babaları doğuda bulunan Fransızların alınmasına başlandı.
Bunlar tahsillerini tamamlamak ve pratiklerini artırmak için İstanbul’a
gönderilmekte idiler.[8]
1734 yılında George
Sale[9]
(1697-1736) Kur’an’ınilk tam İngilizce tercümesini yapar. Tercümeye yazdığı
önsözde İslam tarihi ve kültürü hakkında tarafsız değerlendirmeler yapar. Bu
ona “yarı Müslüman” lakabı kazandırır. Fakat Sale de selefleri gibi
Kur’an’a çelişkiler, müstehcen konuşmalar ve gülünç hikayeler kitabı olarak
bakar. Sale’in çevirisi 1806 yılında Amerikada basılır. Bu Amerika’da
basılan ilk İngilizce Kur’an tercümesi olur.[10]
Avrupa’da Doğu’nun dilleri ve
medeniyetleri hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler için 1795’te Paris’te
oryantalist Louis Langles
(1763-1824)’in çabalarıyla Konvansiyon İdaresi tarafından Ecole des Langues Orientales Vivantes
(Yaşayan Doğu Dilleri Okulu) kuruldu. Hareketin asıl büyük öncüsü, Modern İslam
ve Arabiyat araştırmalarının kurucusu kabul edilen Sylvestre de Sacy[11]
(1758-1838) idi. Arapça, Süryanice, Keldanice ve İbranice bilen Sacy 1811’den
sonra Fransa’ya Doğu Dilleri tercümanları ve bilim adamları yetiştirmiştir.
Fransa 1830’da Cezayir’i işgal ettiğinde, Cezayirlilere hitaben yazılan
bildiriyi Arapça’ya tercüme eden de oydu.
Sacy, çalışmalarıyla
çağının oryantalizminin öncüsü olmuş, Paris de oryantalist çalışmaların başkenti
haline gelmiştir.[12]
Oryantalizmin çok eskilere uzanan bir
tarihi olmasına rağmen, “orientalist”
kavramı ilk defa 1779’da İngiltere’de, 1799’da da“orientaliste” Fransa’da kullanılmaya başlamış;”orientalisme” terimi 1838 tarihli Dictionnaire de l’Academie Française (Fransız Dil Akademisi sözlüğü)’de yer almıştır.[13]
Oryantalizm’in akademik bir disiplin olarak kurumsallaşması 18. yüzyılın
son çeyreğinden itibaren ve asıl olarak 19. yüzyılda gerçekleşmiştir.
Oryantalizm, 19. ve 20. yüzyıllarda en
parlak dönemini yaşamıştır. Bu dönemde hem Batı ülkelerinde, ham de İslam
ülkelerinde oryantalist çalışmalara zemin oluşturan pek çok kuruluş devreye
girmiştir. Müsteşriklerin ilk uluslararası kongresi 1873 yılında Paris’te
toplanmış, böylece bu kurum daha organize hale gelmiştir. O zamandan beri de bu
tür kongreler, yüzlerce oryantalistin katılımıyla düzenli olarak yapıla
gelmektedir.
Oryantalistler, İslamiyet ve Arap
araştırmaları alanında binlerce araştırma yapıp yayınlamışlardır. İslam
araştırmaları yapan müsteşriklerin 1800 ile 1950 yılları arasında 60 bin
civarında kitap yayınladıkları tahmin edilmektedir.[14]Bunların
en mühimi İslam Ansiklopedisi’dir. Ayrıca Alman oryantalist Carl Brockelmann[15]
(1956)‘ın, kısa adı GAL olan Geschichte der Arabischen Litteratür
(Arapça Eserler Literatürü) isimli beş ciltlik eseri, Arapça olarak
yazılmış İslami eserleri tanıtan değerli bir eserdir. Ayrıca Arent Jan Wensinck[16]
(1939)’in Concordance et İndices de la Tradition Musulmans (Hadisler Dizini)
isimli, hadislerin fihristini ihtiva eden sekiz ciltlik eseri, hala değerini
koruyan önemli bir çalışmadır.[17]
Oryantalistler genellikle Yahudi veya
Hıristiyan kökenli araştırmacılardır.
Oryantalistlerin incelediği İslami konuların en başında Kur’an-i Kerim
yer almaktadır. Onların bu alanda çalışma yapmalarının sebeplerinden birisi de,
kendi kutsal kitaplarının tarihi gelişiminin ve geçirdiği safhaların
benzerinin, Kur’an için de geçerli olduğunu gösterme gayretidir.[18]
Oryantalistlerin Kur’an’la ilgili iddiaları genelde iki ana konu üzerinde
yoğunlaşmıştır:
1)
Kur’an’ın kaynağı
2)
Kur’an Tarihi
Kur’an’ın kaynağı konusundaki iddiaları
ile ilgili çalışmalarda Kur’an’i öğretiler ile Kitab-ı Mukaddes ve diğer kutsal
kitapların öğretileri arasında karşılaştırmalarda bulunulur, Kur’an’ın, ona
bağlı olarak da İslam’ın vahye dayalı olmadığı, Kur’an’i öğretilerin diğer
kutsal kitaplardan aşırma olduğu iddiası işlenir. Charles Torrey’in The Jewish
Foundation of Islam’ı (New York 1933), Clair
Tisdall’ın The Sources of Islam’ı
(London 1901) ve I. Jakob Erwin Rosenthal’in
Judaism and Islam’ı (New York 1961)
bu yöndeki çalışmalardan bazılarıdır. Yahudiliğe ait unsurların bizzat
Kur’an’daki izlerini 20. yüzyılın ikinci yarısında Abraham Katsh Bakara ve Al-i İmran surelerini analiz ettiği Biblical and Talmudic Backgrounds of the
Koran and Its Commertaries adlı çalışmasında ele alır. Katsh bu çalışmasında Kitab-ı Mukaddes ve Talmud’un Kur’an ve
Kur’an yorumuna, yani tefsire olan etkileri üzerinde durur.
Diğer taraftan Richard Bell The Origin of
Islam in its Chiristian Environment, (London 1926, 1968), Karl Ahrens ise Muhammad als Religionsstiffer (1935) adlı eserlerinde İslam’ın
Hıristiyanlık’tan doğduğu düşüncesini işlemişler.
Oryantalistleri Kur’an’a kaynak aramaya
sevk eden ana etken onların Kur’an’ı, Allah’ın bir vahyi olarak değil de Hz.
Peygamber’in (s.a.v.) bir eseri olarak görmeleridir. Nitekim Hammer’in “Biz Kur’an’ı bütünüyle
Muhammed’in sözü olarak ele alıyoruz, nasıl ki Müslümanlar onu Allah’ın kelamı
olarak ele alıyorlarsa” sözleri oryantalistlerin genel görüşünü ortaya
koymaktadır. Bu anlayışların bir uzantısı olarak oryantalistler, Hz.
Peygamber’e atıfta bulunurken çoğu durumda “the
author of the Kur’an”, “the editor of the Kur’an” ifadelerini
kullanmışlar.
Oryantalistlerin Kur’an tarihiyle
ilgili iddialarında ise Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında vahiylerin tamamının
yazıya aktarılamadığı, yazıya aktarılanların yalnızca hukuki karaktere sahip
bölümler ile dua amacıyla kullanılan bölümler olduğu, Hz. Ömer’den sonra halife
olan Hz. Osman’a değil de Hz. Hafsa’ya verilmesinden hareketle Hz. Ebu Bekir
dönemindeki derlemenin “resmi bir derleme” değil “kişisel bir koleksiyon” vasfı
taşıdığı, Kur’an’ın ilk toplama işinin Hz. Osman döneminde yapıldığı,
kendisinden hoşlanılmayan Hz. Osman’ın bu imajını bertaraf etmek için Hz.
Osman’ın yalnızca Hz. Ebu Bekir dönemindeki derlemeyi kitaplaştırıp çoğalttığı
fikrini yaymak, Hz. Osman’ın istinsah faaliyetinin dini olmaktan ziyade politik
olduğu vb. birçok iddia yer alır. Onlara göre vahyin yazıyla kayıt altına
alınması en iyimser yaklaşımla Mekke döneminin sonlarına doğru başlamış
olabilir, dolayısıyla da ilk dönemlere ilişkin ayetlerin yazıyla tespit
edildiğini düşünmek imkansızdır. Hz. Peygamber’in mesajlarını sözlü olarak ilan
ettiğini, onun döneminin son yılları hariç söz konusu mesajların yazıya
aktarımının şansa bağlı bir durum olduğunu, yalnızca dua olarak kullanılmakta
olan ayetler ile kesin hukuki karaktere sahip olan bazı bölümlerin yazıya
aktarılmış olabileceğini iddia etmişler. Oryantalistler Hz. Osman’ın emriyle
gerçekleştirilen resmi redaksiyonun Kur’an metniyle ilgili olarak hüküm süren
belirsizlik sebebiyle yapıldığı, çünkü H. 30 yılı itibarıyla ortada resmi bir
redaksiyonun olmadığını ileri sürmüşler. Bununla da yetinmemişler ve Hz. Ebu
Bekir dönemindeki derlemenin tarihi gerçekliğinin bulunmadığını, farklı
kesimlerin eleştirisine maruz kalmış olan Hz. Osman’ın halifeliği döneminde
gerçekleştirilmiş olan istinsahın kabul görmesini sağlamak amacıyla
kurgulandığını ve Kur’an’ın derlenmesi etkinliğini Hz. Peygamber’in vefatına
mümkün en yakın tarihe kadar götürme amacıyla uydurulduğunu iddia etmişler. Hz.
Ebu Bekir dönemindeki derlemeye sevk eden gelişme olan Yemame savaşında pek çok
hafız sahabinin şehit düşmediğini, aksine onların sayısının çok az hatta iki
kişi olduğunu, derleme faaliyetinde Zeyd b. Sabit’in etkin rol oynadığını,
keyfi davranışlarda bulunduğu (Tevbe Suresi’nin son iki ayesini yalnızca
Huzeyme b. Sabit’in şahidliğiile alması.), farklı dönemlere ait vahiyleri,
muhtelif zamanlarda ve muhtelif kişilerden alarak aynı bölüm altında
topladığını ve hatta Kur’an’ın Hz. Peygamber’in aktardığı metinleri içerip
içermediğinin şüpheli olduğunu iddia etmişler. Hz. Osman dönemindeki istinsah
faaliyetinin dini bir etkinlikten ziyade siyasi bir etkinlik olduğu, kurranın
Kur’an bilgisi sayesinde elde ettikleri ayrıcalığı halifeye karşı yürütülen
muhalefette kullanmaları, bu durumdan rahatsızlık duyan Halife Osman’ın
istinsah faaliyetiyle kurranın sahip olduğu prestij ve gücün kaynağını
ellerinden almayı hedeflemiş; hedefine ulaşmada tam başarı sağlayabilmek için de
Mushafların istinsahıyla yetinmemiş, özel Mushafların imhasını da emretmiştir,
bu ve benzeri bir çok iddia.[19]
Kur’an
tarihi alanında yapılmış ilk çalışmalardan birisi Gustav Weil’in[20]
ilk baskısı 1844’te yapılan Historisch - kritsche
Einleitung in den Koran (Kur’an tarihi-eleştirel giriş) (Leipzig 1848, 2.
baskı) eseridir. Bu sahada yapılmış en önemli araştırmalardan birisi ise Theodor Nöldeke’nin[21]Geschichte des Qorans (Kur’an Tarihi) (Göttigen
1860) eseridir. Alana dair 19. yüzyılda yapılan en kapsamlı çalışma bu eserdir.
Kitap Batılılar tarafından Kur’an tarihi çalışmaları açısından bir “kilometre
taşı” mesabesinde kabul edilir. Bu eser daha sonraki Kur’an çalışmalarında
oryantalistlerin başlıca kaynağı olmuşdur. Daha sonra eseri öğrencisi Friedrich Schwally (1863-1919)
Nöldeke’nin kitabın ilk baskısına girmeyen notlarından da yararlanarak
genişletti (Leipzig 1909, 1919). Gotthelf
Bergstrasser (1886-1933) (Königsberg 1926, 1929) ve onun ölümünden sonra
yardımcısı Otto Pretzl[22]
(1893-1941) (Leipzig 1938) de eser üzerinde çalışmış ve eseri genişletmiştir.
Kitabın son hali büyük bir cilt olarak George
Tamer tarafından özenli bir çalışmayla Arapça’ya da çevrilmiştir (Beyrut
2004).[23]
Oryantalistlerin Kur’an’la ilgili çalışmalarını ise şöyle
gruplandırabiliriz:
1.
Kur’an’ı tercüme
çalışmaları.
2.
Kur’an tarihi ile
ilgili çalışmalar. Bu tür çalışmalarda başlıca şu hususlar üzerinde
durulmuştur:
a)
Kur’an’ın kaynağı.
Kur’an vahiy mahsulü müdür, değil midir?
b)
Kur’an’ın sıhhati.
Kur’an orijinal şekliyle günümüze kadar gelmiş midir?
3.
Kıraatlerin
mahiyeti.
4.
Kur’an’ın
muhtevası: Surelerin tertibi, bazı ayetlerin uygun yerlerde bulunup
bulunmadığı, kıssaların kaynağı ve gerçekliği, huruf-i mukatta’a, nasih mensuh
ve Kur’an’da söz konusu edilen daha birçok konu.
5.
Mushafların tarihi
ve muhtevasını anlatan eserlerle, bazı kıraat kitapları başta olmak üzere, bu
alanda yazılmış başlıca yazma eserlerin neşri. Mesela İbn Ebi Davud es-Sicistani
(316/928)’nin Kitabu’l Mesahif’i Arthur
Jeffery[24] (Mısır-1936); İbn Haleveyh (370/980)’in Muhtasar
fi Şevazzi’l-Kur’an’ı Gotthelf Bergstrasser
(Kahire -1934); Dani (444/1053)’nin
et-Teysir’i Otto Pretzl (İstanbul-1930); İbnü’l Cezeri (833/1429)’nin Ğayetü’n-Nihaye’si
Gotthelf Bergstrasser tarafından
yayınlanmıştır.[25]
DİPNOTLAR:
[1] Edward W. Said 1 Kasım 1935’te Batı Kudüs’te Hıristiyan bir ailenin
çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası varlıklı bir iş adamıydı. İsrail Devleti
kurulunca ailesi ile birlikte 1947’de Filistin’den göçerek Kahire’ye yerleşti.
E. Said önce Amerikan Okulu’nda okudu. 1951’de
Amerika Birleşik Devletleri’ne gelerek orta öğrenimini tamamladı.
1953-1957 yıllarında Princeton Üniversitesi’nde lisans, Harvard
Üniversitesi’nde yüksek lisans (1960), İngiliz edebiyatı alanında doktora
(1964) çalışması yaptı. Columbia Üniversitesi’nde 1963’te araştırmacı, 1965’te
asistan, 1968’de doçent ve 1970’te profesör oldu. Bir çok üniversitede öğretim
üyeliği yaptı. Lösemi hastalığına yakalanarak 23 Eylül 2003’te New York’ta
öldü. İlk eseri Joseph Conrad and the Fiction of
Autobiography (Harvard 1966), 2. Beginnings: Intention and Method
(New York 1975). 1976’da bu kitabı Columbia Üniversitesi’nin “Lionel Trilling”
ödülünü kazanmıştır. 3. The World, the Text, and the Critic
(Cambridge 1983). Bu eser Haziran 1983’te Amerikan Mukayeseli Edebiyat Derneği’nin
“Rene Wellek” ödülünü kazanmıştır. 4. Orientalism (New York 1978) vb.
[2]BULUT, Yücel, “Oryantalizm’in Tarihsel Gelişimi Üzerine
Bazı Değerlendirmeler”, Marife Dergisi,
yıl 2, sayı 3, kış 2002, s. 14-15.
[3] ÇETİN, Abdurrahman, Kur’an-i
Kerim’in İndirildiği Yedi Harf ve Kıraatlar -Oryantalistlerin Görüşleri-, Ensar Neşriyatı, 3. Baskı, İstanbul 2013,
s. 313, 320.
[4] BULUT, Yücel, “Oryantalizm’in Tarihsel Gelişimi Üzerine
Bazı Değerlendirmeler”, Marife Dergisi,
yıl 2, sayı 3, kış 2002, s. 18-19.
[5]Guillaume Postel – Fransız şarkiyatçılığının
kurucularındandır. Avranches’a bağlı Barenton yakınındaki Dolerio köyünde
yoksul bir anne babadan doğdu ve onları küçük yaşta kaybetti. Parist’e
Sainte-Barbe College’inde okudu. Grekçe, Latince, İbranice ve diğer semitik
dilleri öğrendi. Fransa’nın 1535’te Osmanlı Devletine gönderdiği ilk daimi elçi
olan Jean de la Forest’in maiyetinde yer aldı. İstanbul’da sokak Rumcası,
Osmanlı Türkçesi, Arapça, Kıptice ve Ermenice öğrendi. 1538 yılında Linuarum duo decimc haracteribus differentium
alphabetum (12 Dilde Alfabe: İbranice, Süryanice, Eski Keldanice,
Samarraca, Arapça, Habeşçe, Rumca, Gürcüce, Sırpça/Boşnakça, İlirya Dili,
Ermenice ve Latince) adlı kitabını yayımladı. 1538-1539’da Fransızca ilk Arapça
Grameri olan Grammatica Arabica’yı
yayımladı. Fransa’ya döndükten sonra College de France’de matematik, Grekçe ve
İbranice profesörlüğüne getirildi. Bir ara Viyana Üniversitesi’nde de ders
verdi. Geçirdiği bunalım sonucunda hocalığı bıraktı. 1555’te sapıklık
suçlamasından hapse atıldı ve hapishanede 3 yıl yattı. Daha sonra Paris’te
Saint Martin - des - Champs Manastırı’na kapatıldı ve orda öldü.
[6]Thomas Erpenius – Hollandalı şarkiyatçı ve semitisttir.
Gorkum’da doğdu. Leiden Üniversitesi’nde ilahiyyat okudu. Hocalarının
yönlendirmesiyle Arapça öğrenmek için önce İngiltere’ye sonra ise Fransa’ya
gitti. Paris’te yaşayan Kıpti alimi Yusuf b. Ebu Zerkan ile de pratiğini
geliştirdi. Arapça sarf ve nahiv ilimleri üzerine yazılmış klasik eserleri
okudu. Arapça’nın Mağrib lehçesini de geliştirdi. 1612 yılında Hollanda’ya
döndü ve Leiden Üniversitesi’nde yeni açılan Doğu Dilleri bölümüne Arapça
hocası olarak atandı. Sami Dillerin mukayesesini yaptı. Kendi evinde kurduğu
matbaada Arap literatürüne ait eserlerin neşrine çalıştı.
[7] BULUT, Yücel, “Oryantalizm’in Tarihsel
Gelişimi Üzerine Bazı Değerlendirmeler”, Marife
Dergisi, yıl 2, sayı 3, kış 2002, s. 20-29.
[8]CERRAHOĞLU, İsmail, “Oryantalizm ve
Batıda Kur’an ve Kur’an İlimleri Üzerine Araştırmalar”, Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt XXXI, Fakültenin kuruluşunun 40. yıl özel
sayısı, yıl 1989, s. 102.
[9] George Sale – Kent’te doğdu. Babası Londra tacirlerindendi. Hukuk
tahsili aldı ve kısa süre avukatlık yaptı. İlk Arapça öğrenimini papaz Süleyman
es-Sadi’den aldı. İngiltere kralının mütercimi Suriyeli Hıristiyan Dadichi ile
Arapçanın lehçeleri üzerine incelemeler yaptı. Sale, 1726-1734 yılları arasında Society for the Promoting Christian Knowledge’ın hazırlattığı
İncil’in Arapça’ya çevrilmesi işine katıldı ve bu cemiyetin hukuk işlerini
yürüttü. Bu arada Kur’an’ın İngilizce’ye tercümesi çalışmalarını sürdürdü.
Arapça, Farsça ve Türkçe yazmalardan oluşan bir kütüphane kurdu. 13 Kasım
1736’da Londra’da öldü.
[10] KALIN,
İbrahim, “Napolyon ile Ceberti Arasında Modern Döneme Girerken Oryantalizmin
Yeni Yüzleri”, Uluslararası Oryantalizm Sempozyumu, 9-10 Aralık, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi, İstanbul 2007, 1. Baskı.
[11]Sylvestre de Sacy – 1758’de Paris’te doğdu. Fransada
Arapça, İslam ve Yakın Doğu çalışmalarının öncüsü olmuştur. Arapça’nın
dilbilgisi ve prozodik yapısını incelemiş, ayrıca Dürzilik, Doğu Tarihi,
coğrafyası, yazıt ve sikkeleri üstüne de araştırmalar yapmıştır. Eski Mısır
dilinin incelenmesine ve hiyerogliflerin çözülmesine de katkıda bulunmuştur.
1785’te Fransa Akademisi’nde eski yazıtlar ve edebiyat akademisyeni olmuştur.
Daha sonra Fars dili profesörü, 1815’te Paris Üniversitesi’nin rektörü,
1828’den sonra da Ecole des langues
orientales vivantes (Yaşayan Doğu Dilleri Okulu)’in yöneticisi oldu. Aynı
yıl -ömrünün sonuna kadar- Fransa Yazma Eserler Akademisi’ne genel sekreter
seçildi. O, Doğu’yu bir bilim alanı olarak tanımlayan kişidir.
[12] BULUT, Yücel, “Oryantalizm’in Tarihsel Gelişimi Üzerine
Bazı Değerlendirmeler”, Marife Dergisi,
yıl 2, sayı 3, kış 2002, s. 20-29.
[13]RODİNSON, Maxime, “Oryantalizmin Doğuşu”, (trc. Yüksel,
Ahmet Turan), Marife Dergisi, yıl 2,
sayı 3, kış 2002, s. 179.
[14] ÇETİN, Abdurrahman, Kur’an-i
Kerim’in İndirildiği Yedi Harf ve Kıraatlar -Oryantalistlerin Görüşleri-, Ensar
Neşriyatı, 3. Baskı, İstanbul 2013, s. 315-316.
[15] Carl
Brockelmann – 1868’de Almanya Rostock’da doğdu. 20.
Yüzyılın çok önemli Doğu bilimcisi. İbrani, Arami ve Süryani dillerini lisede,
Yunanca, Latince, Arapça, Habeşçe, Türkçe, Sanskritçe ve Ermeniceyi
üniversitede öğrendi. Sami dillerini mukayeseli inceledi. Aynı zamanda Türkiyat
sahasında da çalışmalar yaptı. 1890’da doktor, 1893’te Breslav (bugün
Polonya’da) Üniversitesi’nde doçent, 1900 senesinde de profesör oldu. Halle,
Königsberg ve Berlin Üniversiteleri’nde dersler verdi. 1935’te üniversiteden ayrıldıysa da
1947’de yeniden Halle Üniversitesi’ne döndü. 1956’da öldü. Kitap, makale,
tanıtma, tenkit ve benzeri çalışmalarının sayı 600’ü bulur.
[16]Arent Jan Wensinck – 1882’de Hollanda’da doğdu. Rahip
olan babası gibi İbranice ve Süryanice’yi öğrendi. 1901’de kaydolduğu Utrecht Üniversitesi’nde bir yıl teoloji
okuduktan sonra Sami dillerine yöneldi ve The
Encyclopaedia of Islam’ın baş editörü
Martinus Theodorus Houtsma ile çalıştı. 1904 yılından itibaren çalışmalarını
Leiden Üniversitesi’nde sürdürdü. 1927’de bu üniversitenin Arapça bölümünün
başkanlığına getirildi.
Wensinck
muhtelif din ve kültürlerin İslam’ın teşekkülündeki izlerini tesbit etmek
amacıyla mukayeseli araştırmalar yaptı. İslam’daki birçok fıkhi düzenlemenin
Yahudi kaynaklarına dayandığını iddia etti. 1939’da Leiden’de öldü.
[17] ÇETİN, Abdurrahman, Kur’an-i
Kerim’in İndirildiği Yedi Harf ve Kıraatlar -Oryantalistlerin Görüşleri-, Ensar
Neşriyatı, 3. Baskı, İstanbul 2013, s. 317.
[18] ÇETİN, Abdurrahman, Kur’an-i
Kerim’in İndirildiği Yedi Harf ve Kıraatlar -Oryantalistlerin Görüşleri-, Ensar
Neşriyatı, 3. Baskı, İstanbul 2013, s. 325.
[19] MAŞALI, Mehmet Emin, Kur’an’ın
Metin Yapısı –Mushaf Tarihi ve İmlası-, Genişletilmiş 2. Baskı, Ankara
2015, s. 105-114.
[20]Gustav Weil – 1808’de Almanya’nın Salzburg
şehrinde doğdu. Yahudi bir ailenin çocuğuydu. Küçük yaşlarında İbranice,
Fransızca ve Latince dersleri aldı. 12 yaşında haham olan dedesinden Talmud’u
okudu. 1828’de Heidelberg Üniversitesi’ne kaydoldu. 1830’da eğitimine devam
etmek için Paris’e gitti. Burada Arapça ve Süryanice öğrendi. Fransızlar’ın Cezayir’i işgal etmesi
üzerine eğitimine ara verip Augsburger Allgemeine Zeitung gazetesinin muhabiri
sıfatıyla Cezayir’e gitti. Ocak 1831’de Mısır’a geçip Kahire’de Mehmed Ali Paşa
tarafından yeni açılan Ebû Za‘bel Tıp Medresesi’nde Fransızca öğretmenliğine
başladı. Bu sırada Muhammed Ayyad et-Tantavi ve Ahmed et-Tunisi gibi hocalardan
Arapça, Farsça ve Türkçe dersleri aldı. Almanya’ya
döndükten sonra 1836’da Tübingen Üniversitesi’nden doktor ve hemen ardından
Heidelberg Üniversitesi’nden doçent unvanlarını aldı. 1845’ten itibaren aynı üniversitede
Doğu dilleri derslerine girdi. 1861 yılında Doğu dilleri profesörlüğüne tayin
edildi. Böylece Heidelberg Üniversitesi tarihinde ilk defa Yahudi asıllı bir
profesör kadroya alınmış oldu. 29 Ağustos 1889’da Almanya’nın Freiburg im
Breisgau şehrinde öldü.
[21]Theodor Nöldeke – Sami dilleri ve İslam
araştırmalarıyla ünlü Alman Doğu bilimci. 1836’da Almanya Hamburg’da doğdu.
Çeşitli akademik görevlerde bulunduktan sonra Strasbourg Üniversiteri’nde Doğu
Dilleri profesörü (1872-1906) oldu. Kur’an Tarihi üzerine çalışmalar yaptı.
Sami Dilleri ile birlikte Türkoloji ve İranistik ile de ilgilenmiştir. Nöldeke dil ve edebiyat tarihi ile ilgili
çalışmalarının yanı sıra sık sık İslam tarihinin problemleriyle de
ilgilenmiştir. Geschichte der
Perserund Araberzur Zeit der Sasaniden (1879;
Sasani Dönemine Değin Perslerin ve Arapların Tarihi) adlı çalışmasıyla et-Taberi'nin Arapça vakayinamesini Almancaya aktardı. Genel okur kitlesine yönelik yapıtları arasında Orientalische
Skizzen (1892, Doğu'dan
Çizgiler) ve Das Leben
Mohammeds (1863; Muhammed'in
Yaşam öyküsü) sayılabilir.
[22]Otto Pretzl – 1893’te Almanya’nın Bayvera
eyaletinde doğdu. Münih Üniversitesi’nden mezun oldu. Lisansüstü çalışmalarını
Kitab-ı Mukaddes üzerine yaptı. Akkadca, Habeşcee, İbranice, Süryanice, Mısır
Arapça’sı ve Kıptice, Farsça ve Türkçe öğrendi. Ortadoğu ve Afrika’da pek çok
Arap ülkesine seyahatler yaptı, buralarda Kur’an tarihi, kıraat vb. konulara
dair yazma eserler, mikrofilmler ve fotoğraflar elde etti. Pretzl, 1933 yılında Münih Üniversitesi’ne
Sami dilleri ve şarkiyat hocası olarak tayin edildi. 1935’te Bergstrasser’in
yerine kürsü başkanı oldu. Aynı zamanda Bavyera Bilimler Akademisi üyesi
seçildi. Ardından Kur’an tarihi ve kıraat üzerindeki çalışmalarını daha da
yoğunlaştırdı. Hocasının ölümünden (1933) sonra onun tarafından başlatılmış
olan eserlerin neşri çalışmalarını üstlendi. II. Dünya Savaşı çıkınca 1939 yılı
sonunda orduya katıldı. 28 Ekim 1941’de içinde bulunduğu uçağın Sivastopol’da
düşmesi üzerine öldü.
[24] Arthur
Jeffery – 1893’te Avustralya Melbourne’da doğdu.
Melbourne Üniversitesi Doğu Dilleri bölümünden mezun oldu. Kısa bir süre
Hindistan’daki bir misyoner okulunda öğretmenlik yaptı. 1921 yılında
Kahire’deki Amerikan Üniversitesi’ne şarkiyat hocası olarak davet aldı. Mısırdaki
alimlerle tanışarak kıraat ilmiyle ilgili çalışmalarını derinleştirdi. 1929’da Edinburgh Üniversitesi’nden
(İngiltere) doktor unvanı aldı. 1938’de Amerika Birleşik Devletleri’ne geçip
Columbia Üniversitesi’nin (New York) Yakın ve Ortadoğu Dilleri Bölümü’ne başkan
oldu; aynı zamanda bir ilâhiyat okulunda (Union Theological Seminary) dinler
tarihi dersleri verdi. Bir taraftan da Alman şarkiyatçısı Gotthelf
Bergstrasser’in başlattığı ve ölümü üzerine Otto Pretzl’in sürdürdüğü
Münih’teki Kur’an arşivi projesine katkıda bulundu. Ancak Pretzl’in II. Dünya
Savaşı’nda öldürülüp arşivin tahrip edilmesi yüzünden büyük ümitlerle
gerçekleşmesini beklediği bu önemli proje sonuçsuz kaldı. Ömrünün son
yıllarında telif çalışmalarına ağırlık veren Jeffery 2 Ağustos 1959’da Nova
Scotia’daki (Kanada) yazlığında öldü.
[25]ÇETİN, Abdurrahman, Kur’an-ı
Kerim’in İndirildiği Yedi Harf ve Kıraatlar -Oryantalistlerin Görüşleri-, Ensar
Neşriyatı, 3. Baskı, İstanbul 2013, s. 317-318.