17 Ağustos 2018 Cuma

Bir Tutam Tefekkür

Zehra Tokur

Gündüz, geceye teslim eder aydınlığını… Gök, misafir eder yıldızları beraberinde Ay’ı yüzünde… Kristalimsi yıldızlar göz kırparlar, kendisine bakıp düş kuranlara. Ay en endamlı ışıklarını savurur, bir göz odada kitap okuyan okuyucuya adeta fener olmuşçasına. Gezegenler adeta bir düzen içerisinde yörüngede dans eder, tek göz teleskopla izleyenlere gösteri yaparcasına…
Her şey bir düzen içerisindeyken, devam eder döngü... Bizlere emanet bırakılan bedenlerimiz döngüye eşlik eder. Kıpkırmızı kanlarımız sıkılmadan dolaşmaya, kalbimiz bir an bile durmadan devam eder atmaya.
Döngülerin şehri olan ya yeryüzü; toprağına eşlik eden tohumlar, bir sabah patlamaya yüz tutup o muazzam sanatın sanatçısı; çiçeklerine, meyvelerine ayrı renk katacak. Ümit olacak kuşlara, böceklere, insanlara… Ya denizler, ovalar her zaman ki gibi ihtişamlı dalgalarıyla görenleri düşünmeye, bakanlara ayrı bir manzara katacak… Evvela bulutlar;  maviye sevdalı insanlar için şiirlerine ilham, yüreklerine inşirah verecektir, bilhassa Zarifoğlu’nun “Gökyüzüne bakmayanların kalbi daha çabuk kirlenir.” Sözüne binaen; paslanmış kalplere adeta zemzem suyu ile yıkarcasına naiflik verecektir... Bu güzelliklerin yanı sıra yeniden o yemyeşil huzur veren ağaçların dallarındaki kuşlar, her günkü gibi yavrularına yem getirip doyuracaktı. Kutsal kitapta yazıldığı “Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır” ayetinde bahşedildiği gibi her gün kendisine inanan, inanmayan her kuluna rızık verdiği bir gerçek ortadaydı.
Peki, o yer altının, ufukları zorlayan ihtişamlı görünümü… Adeta ufuklarımızı genişletiyordu. Sanki sesleniyordu dalgalar ‘bizler Yaradan’ın sanatıyız’ diye… Ya kendisi olmadan yaşayamayacağımız suyun içerisinde olan mucizelere ne demeli? Öyle bir hayret kalınacak bir durum ki nereden bilecektik suyun bir hafızası olduğunu? Zamanında Japon bilim adamların yaptığı deneyde bir bardak suya güzel hoş sevgi sözleri söyleyip, mikroskopla incelendiğinde moleküllerin düzenli bir hale gelmesi ve bu durumun aksine diğer bir bardağa kötü sözler söyleyip moleküllerin darmadağın bir görüntü elde etmesi… Deney adeta hakikati haykırıyordu kanıtlarla. Boşa söylememişti Allah Rasulu(sav)’nun suyu; Besmele ile oturarak 3 yudumla içileceğini.
Bunca mucizelere gebe olan evrende bu kadar düzenin birbirini takipedişi kimin işi idi? Sınırsız bir evrende, bu kadar sayısız yaratılışların bizlere sunulması karşılığında; Yaradan kendisine 5 vakit zaman ayırmamızı istiyor. Bilhassa secde ederken bile ruh ve beden adeta yeniden diriliyor ve “iste” diyor, bunca tefekkürün ardından “İste ki vereyim” halbuki bu kadar az şükrediyorken...
Velhasıl kelam, sırların sırrı tefekkürde gizli idi görüp düşünmesini bilene… Çünkü tefekkür sınırlandırılmamış ibadetti. Çünkü tefekkürde bulunmak, akıl nimetinin şükrüdür; tefekkürün zirvesi ise acziyetimizin itirafıdır. O halde tefekkürle kalın.