6 Temmuz 2018 Cuma

5 TEMMUZ URUMÇİ KATLİAMI VE GÜNÜMÜZ DOĞU TÜRKİSTANI

Dilek Yılmaz
Tarihte birçok Türk devletinin çekirdeğini teşkil eden, ezeli ve ebedi Türk yurdumuz Doğu Türkistan bugün Çin işgali altındadır. Tarihten bu yana Çin’in saldırılarına maruz kalınsa da 1949 yılında Mao’nun Çin Halk Cumhuriyeti’ni kurmasıyla baskılar sistemli bir hal almış ve her geçen gün artmıştır. 

Bu sistemli baskılara ve zulümleri boykot eden, yürüyüşler, protestolar yaparak hak ve hürriyetlerini talep eden Uygurlar her zaman şiddet ile karşılaştı. Cuma namazı sonrası tutuklanan imamın bırakılması için yürüdüler; hapse atıldılar. 18.700 (on sekiz bin yedi yüz!!!) Türk kadınının zorla kısırlaştırılmasına tepki gösterdiler; öldürüldüler. 5 Şubat 1997’de bir Kadir Gecesi ibadet eden Türklere baskın yapıldı, yaka paça tutuklandılar; tutukluların salınmasını talep edenler öldürüldüler, olaylar büyüdü ve 400 kişi öldürüldü. 5 Temmuz 2009 yılına gelindiğinde Çin hain planlarıyla Uygur Türklerini yine tahrik etti, kışkırttı. Çıkan olaylarda iki kişi öldü. Ölenlerin sorumlularının bulunmasını isteyen Türkler gösteri düzenledi. Gösteriye müdahale eden Çin güvenlik güçlerine göre 200, Uygur Türklerine göre binlerce Türk öldü. Uygur Türkleri hep öldüler. Yakın tarihe Urumçi Katliamı olarak geçen bu olaya da  tüm dünya sessiz kaldı…
DOĞU TÜRKİSTAN’DA NELER YAŞANIYOR?
Çin bugün de, Türkleri öldürmek için planlar kurgulamakta, sudan bahanelerle ortalığı karıştırıp Uygur Türklerini isyana teşvik etmekte ve hain planlarını sinsice uygulamaktadır.
Komünist Çin Doğu Türkistan’ı işgal ettikten sonra, Türklüğün ve Müslümanlığın izlerini bu topraklardan silmek amacıyla dil, din, eğitim, kültür, ekonomi ve sosyal hayat alanlarında sürekli bir asimilasyon gerçekleştirmektedir. Okullar kapatılmakta, camiler kapatılmakta, dini ve milli kitaplar toplatılmakta, din adamlarına, Uygur Türk aydınlarına, sanatçılarına iftiralar atılarak bu insanlar suçsuz yere hapse atılmaktadırlar. Kuran öğrenmek ve okumak, oruç tutmak suç sayılmakta, toplu ibadetler yasaklanmaktadır. Uygur Türkleri Mao’yu ‘‘İlah’’ gibi görmeye zorlanmakta, İslamiyet’ten ve milli benlikten yoksun, komünist ve ateist Çinlileşmiş bir Uygur Türk toplumu oluşturulmaya çalışılmaktadır. Komünist Çin’in emirlerine uymayanlar ise sözde ıslah kamplarına hapsedilmekte, komünizme bağlılık yeminleri ettirilmekte, ağır şartlarda çalıştırılmakta ve işkenceler görerek öldürülmektedirler. 
Ayrıca Kızıl Komünist Çin, Doğu Türkistan’da her yere Çinli askerler ve polisler yerleştirmiştir. Türkler asla serbest hareket edememekte, çok sık kontrol noktalarından geçmek zorunda kalmaktadırlar. Kendi vatanında Türklere terörist damgası vurulmaktadır. 
Doğu Türkistan’da Türklerin toprakları ellerinden alınmakta, Türkler Çin’in iç bölgelerine ucuz iş gücü olarak götürülmektedir. Zenginlik içinde fakirlik yaşamaya mahkûm bırakılmaktadır. Ailelerinden uzakta olan çoğu işçi uyuşturucuya bulaştırılmakta, sonra uyuşturucu kuryeliğine zorlanmaktadır. Yine Uygur Türkleri kaçırılıp organları alınmakta, aileleri ise yakınlarının durumundan haber dahi alamamaktadır. 
Uygur Türklerine yönelik doğum kontrol planlamaları yapılmakta, kadınların ikinci çocuğunu doğurmasına izin verilmemekte, böylece Uygur Türk nüfusunun azalması ve yok olması hedeflenmektedir. Doğu Türkistan’da Türk nüfusu azaltılırken bir yandan da bölgeye Çinliler doldurulmakta bölgenin demografik yapısı değiştirilmeye çalışılmaktadır.
Sahtekar, düzenbaz ve ikiyüzlü Çin hükümeti, Doğu Türkistan’da bir bölge seçip oraya Çin tarihine ait eser gömmekte, 30-40 yıl sonra o eserleri, binlerce yıllık tarihi olduğu yalanıyla dünyaya reklam ederek güya ‘‘bakın, Doğu Türkistan benim toprağım’’ mesajı vermeye çalışmaktadır.
Her türlü kitle iletişim aracı yasaklanmış olup, Türkler sıkı takip altındadırlar. Telefon ve bilgisayar hareketleri sürekli izlenmektedir. Yurtdışında yaşayan, okuyan ya da gazetecilik yapıp Çin’in gerçek yüzünü anlatan Uygur Türkleri tehdit edilmektedir.
Çin Uygur Türklerinin DNA örneklerini izinsiz olarak toplamaktadır. Bununla neyi planladığı henüz tam bilinmemekle birlikte Uygur Türk soyunu kurutacak yahut sadece Uygurları hasta edecek bir tür mikrop veya virüs geliştirmesinden endişe duyulmaktadır.
Kendi ölülerini kendi adeti üzere yakan Ateist Çin şimdi Türklere de ölülerini yakma zorunluluğu getirdi. İnancımıza, geleneğimize ters olan bu adet Türklerin tepkisine yol açmaktadır.
Uygur Türk erkekleri sözde ıslah kamplarında iken Türk ailelerin evine sözde ‘‘Kardeş aile projesi’’ kapsamında Çinli erkekler yerleştirilmekte Türk hanımlarının namusu hiçe sayılmaktadır. Çin’in bu yeni icadı iki toplumu birbirine yaklaştırmamakta, tersine, daha çok kin ve nefrete neden olmaktadır.
Yine bir diğer aşağılık uygulama Türk hanımlarımızın Çinli erkeklerle zorla evlendirilmesidir. Biz bunları asla kabul etmiyoruz. Bu uygulamalar tamamen insan haklarına, hukuk kurallarına aykırıdır. Tüm dünyayı bu zulme dur demeye davet ediyoruz.