3 Haziran 2018 Pazar

Derinliklerimizle Oynamayın!

Gülşen Yılmaz 
Biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde Konya Kılıçarslan Meydanı’nda Uluslararası öğrencilerin bir etkinliği oldu. Pek çok ülkeden öğrenciler kendi ülkelerini tanıtmak amacı ile çadırlar kurup, stantlar açarak hem yemeklerini hem de yöresel diğer ürünlerini bizlere tanıttılar. O kadar eğlenceli ve dolu dolu bir etkinlik oldu ki kendimizi her çadırda yeni bir ülkeye girmişçesine mutlu hissettik.

Halk Moritanya’dan tutunda Azerbaycan’a kadar birçok ülkenin enfes ve bir o kadar da enteresan yemeklerini tattı. Çadırlarda ülkelere özgü kıyafetleri giyerek bol bol fotoğraflar çektirdi. Öyle ki Konyalı müzikle olsun geleneksel oyunlarla olsun büyük bir şölen havası yaşadı.
Buraya kadar her şey keyifli… Bende etkinliğe ilk gününde gitme fırsatı buldum. Fakat o şaşaanın içerisinde sırayla çadırları gezerken yaralı bir çadır gördüm.
Filistin çadırı…
İnanın şu an bunu yazarken bile kendimi zor tutuyorum. Parmaklarıma kadar titriyorum. Her bir çadırdaki öğrenciler adetlerini, gelenek göreneklerini, tarihlerini heyecanlı gözlerle anlatırken, Filistin çadırındaki arkadaşımız tabir-i caizse bize acının tarihini anlatıyordu. Hüzün dolu fotoğrafları sergiliyor, bir ekranda acımasız askerlerin Filistinli halka bugüne kadar yaptıkları saldırıları gösteriyorlardı. Bu duygu yoğunluğu içerisinde gözümüze bir fotoğraf ilişti. Fotoğrafta Filistinli bir amcamız elinde anahtarla ve gözlerinde sönmemiş umut ışığı ile bakıyordu. Çadırdaki arkadaşımıza sorduk. Nedir bu fotoğrafın hikâyesi diye… Olayı anlatan Filistinli öğrenci de henüz çocukken ülkesini terk etmek zorunda kalmış ve vatan özlemi ile anlatıyor fotoğrafı…  “Fotoğraftaki amcamız evinden zorla yaka paça çıkarılarak diğer komşuları gibi İsrail askerleri tarafından tehditlerle atılmış birisi. Fakat “Bizde öyle bir inanç var ki” diyor. Geri döneceğimize, bu toprakların tekrar Müslümanlık kokan topraklar olacağına inancımız o kadar tam ki, evlerimizi kilitleriz ve anahtarlarımızı da yanımızda gittiğimiz ülkeye götürürüz. Çünkü biz biliyoruz ki bu dedelerimiz dönemese de anahtarlarını bize verecekler biz gidemezsek kendi çocuklarımıza vereceğiz. Ta ki bir gün felaha erdiğimizde bizden kim vatanımıza giderse o anahtarla kapımızı açıp bacamızı tüttürecek. İşte o gün İmanın ateşi o sobalarda yanan ateş gibi bizi yakanları yakacak.”
Kimse bu sözün üzerine söz söyleyemez, kalem oynatamaz eminim. Çünkü bu yara çok derin.
En büyük duamız o kapıları bir gün açabilmeleri adına olsun.